Medya

Yönetim Kurulu Üyemiz H. Cahit SOYSAL' ın Fiktif Kıymetten Kemiksiz KDV başlıklı yazısı, 11.12.2023 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesinde yayımlandı.

Yönetim Kurulu Üyemiz H. Cahit SOYSAL' ın Fiktif Kıymetten Kemiksiz KDV başlıklı yazısı, 11.12.2023 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesinde yayımlandı.

24 Kasım tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7846 sayılı Karar ile ithalatta gözetim uygulanması hakkında ilgili mevzuat uyarınca, gözetim uygulamasına tabi tutulan mallara ilişkin gümrük beyannamelerinde beyan olunan ve tevsik edilemeyen tutarlar ile bu tutarlar nedeniyle doğan ve KDV matrahına dahil olan her türlü vergi, resim, harç ve paylar dolayısıyla ödenen KDV’nin indirim hakkı kaldırıldı. Aynı Karar’da ithalatta koruma önlemleri uygulanması hakkında ilgili mevzuat uyarınca koruma önlemi olarak uygulanan gümrük vergisi ve/veya ek mali mükellefiyetler, ithalatta haksız rekabetin önlenmesi hakkında ilgili mevzuat kapsamında uygulanan dampinge karşı vergi ve telafi edici vergiler ile bu tutarlar nedeniyle doğan ve KDV matrahına dahil olan her türlü vergi, resim, harç ve paylar dolayısıyla ödenen KDV’nin de indirim hakkı kaldırıldı.

2004/7304 sayılı İthalatta Gözetim Uygulaması Hakkında Karar’a göre, ileriye yönelik gözetimi tabi bir malın ithalatında gümrük mevzuatının gerektirdiği belgelerin yanı sıra bu Karar kapsamındaki eşyanın birim fiyatlarının Ticaret Bakanlığı tarafından belirlenen “eşik fiyat”ın altında olduğu hallerde “Gözetim Belgesi” de aranmaktadır. Bakanlık üzerinden gözetim belgesi temin prosedürü ile uğraşmak istemeyen ithalatçılar ise gümrük beyannamesinin “yurtdışı gider” hanesine ithal eşyanın birim fiyatını “eşik fiyat”a eriştirecek miktarda kaydederek ithalatlarını gerçekleştirmektedir.

GATT Koruma Önlemleri Anlaşması’nın öngördüğü şekilde, üye ülkeler benzer veya doğrudan rakip mallar üreten yerli üreticilerin “ciddi zarar” görmesine ya da “zarar tehdidi” ile karşı karşıya kalmalarına yol açacak yüksek miktarda bir eşya ithal edilmesi halinde, bu durumdan kaynaklanan zararları telafi etmek üzere koruma önlemi uygulanabilmektedir. Bu kapsamda yürürlükte olan 2004/7305 sayılı Karar’a göre, gümrük vergisinde artış yapılması, ek mali mükellefiyet getirilmesi, miktar/değer kısıtlaması, tarife kontenjanı uygulaması veya bunların birlikte uygulanması şeklinde önlem alınabilmektedir.

Öte yandan, 3577 sayılı İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanun ve buna dayanılarak yayımlanan 99/13482 sayılı Karar kapsamında ülkemizde 189 farklı soruşturma sonucunda “Dampinge Karşı Vergi” ve 1 soruşturma sonucunda da sübvansiyona karşı “Telafi Edici Vergi” tahsil edilmektedir.

3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun “vergi indirimi” başlıklı 29 uncu maddesinin 1 inci fıkrasında, “Mükellefler, yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan KDV’den bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça, faaliyetlerine ilişkin olarak aşağıdaki vergileri indirebilirler: a) .. b) İthal olunan mal ve hizmetler dolayısıyla ödenen KDV, c) ..”

İndirim maddesinin genel mantığı, KDV’nin ithalatçıdan veya üreticiden başlayarak tüm teslimlerde kesilen faturalar ile bir başka aracıya aktarılan mallara ait KDV tutarlarının bunlardan indirilmesi ile yamaçtan yuvarlanan kartopu gibi giderek büyüyen KDV tutarının nihai tüketiciye yansıtılmasıdır ve dünya uygulamaları ile uyumludur. Elbette indirim konusu olmayacak KDV’ler de Cumhurbaşkanı Kararı ile belirlenebilmektedir.

Yeni yürürlüğe giren 7846 sayılı Karar’a göre bu şekilde ithalat aşamasında tahsil edilen KDV tutarları artık indirim konusu yapılmayacaktır.

Son zamanlarda “Finansal Okuryazarlık” kavramı herkes tarafından benimsendi gibi. Bunun yanı sıra “Dış Ticaret Okuryazarlığı” diye de bir kavram var. Yukarıdaki açıklamalar bir “Dış Ticaret Okuryazarı”nın anlayacağı şekilde kaleme alındı. Dilerseniz konuyu bir de “halkın anlayacağı şekilde” anlatalım.

Bir firma yurtdışından belli bir fiyattan bir eşya alıyor. Devlet “bu eşyayı istediğin fiyattan satın alsan bile yurda sokarken benim belirlediğim eşik fiyatın altından gümrüğe beyan edemezsin. Eşik fiyatın altından satın aldın ise benden gözetim belgesi alman gerek” diyor. Ya da devlet, “Benim bir sektörüm ciddi zarar tehdidi ile karşı karşıya. Bu nedenle ekli listedeki eşya için Koruma Önlemi olarak ilave vergiler alacağım” diyor. Veya “Bu malın yurtdışı üreticisi fazla satış yapabilmek için ciddi oranda damping (fiyat indirimi) yapıyor. Bu damping marjını ortadan kaldırmak için anılan eşyanın ithalatında şu oranda Dampinge Karşı Vergi alacağım” diyor. Ya da “Filan ülke bu malın ülkesinden fazla ihraç edilebilmesi için GATT Anlaşmasına aykırı olarak üreticiyi sübvanse ediyor ve benim yerli üreticim zarar görüyor. Bu sübvansiyonu gidermek için Telafi Edici Vergi alacağım” diyor.

Dikkat edilirse her üç durumda da ithalatçı firmanın yurtdışına transfer ettiği bir bedel yok. Sadece, devletimizin kendi değerlendirmelerine göre belirlediği yerli sanayiyi koruma önlemleri var. Bunlar sadece Türkiye’de görülen uygulamalar da değil. Nitekim ilgili uluslararası anlaşmalara yukarıda atıf yapıldı.

Burada anlaşılamayan husus, gerçek anlamda bir teslim veya hizmet yok iken, neden bu fiktif (düşsel) kıymet farkları için devlete ödenen KDV indirim konusu olamıyor?

7846 sayılı Karar’da belirtilen “beyan olunan ve tevsik edilemeyen tutarlar” tanımı da çok tutarsız. Çünkü ortada tevsik edilecek bir ödeme olmadığı halde, devletimizin ithal eşyası kıymetini yükseltmeye yönelik bir beyan ya da vergi sözkonusu.

Bu girişimlerin dış ticaret açığını azaltmaya ve ithalat miktarını düşürmeye yönelik olduğunu anlamak için müneccim olmaya gerek yok. Ancak, izlenen yöntemlerin kendi içinde tutarlı olması da önem arz ediyor.

1970’lerdeki gibi yeni bir İthalat Rejimi Kararı yayımlarsınız. Karar ekinde dar kapsamlı “İthali Serbest Eşya” listesi yayımlarsınız. “Geri kalan eşyanın ithalatı için Ticaret Bakanlığı’ndan ‘ithal müsaadesi” almanız gerekir.” diye bir hüküm vaz’edersiniz. İthal Müsaadesi için başvuranları ise kapıdan geri çevirirsiniz. Bu bile, kendi içinde daha tutarlı bir uygulama olur.

“Kümesteki Tavuklar” ayrı bir yazı konusu olabilir. Ancak “yabancı sermaye girişimi” diye nitelendirdiğimiz işletmeler her zaman meşhur “15 Aile”ye ait değil. Türkiye’deki yabancı yatırımcı profilini incelediğinizde, karşınıza “Massachusetts Emekli Sandığı” veya “Japonya Emekli Sandığı” gibi emeklilere yapacağı ödemeleri finanse etmeye çalışan sosyal amaçlı kuruluşlarla da karşılaşabilirsiniz. Son derece kırılgan ve ürkek olan bu sermaye “oyun başladıktan sonra kural değiştirme” girişimlerine sıcak bakmaz.

Bir taraftan ülkeye yabancı sermaye girişi için çırpınırken, bir yandan da ülkemizde mevcut sermayenin geri gidişine neden olmamamız gerekir.