Remzi AKÇİN
UGM Yönetim Kurulu Başkanı
2019 yılının son aylarında Çin’de patlak veren ve hızla dünya geneline yayılarak pandemiye dönüşen Covid-19 salgını ve peşi sıra başlayan Rusya-Ukrayna savaşı bize “çatırdayan globalizmin (küreselcilik) ayak seslerini” duyurdu. Bildiğiniz gibi globalizm; “insanları birbirine yaklaştırmanın, sınırları açmanın, ticareti serbestleştirmenin ve ülkelerin küresel güvenliği sağlamak için beraber çalışmasını sağlamanın dünyayı daha iyi bir yer yapacağını iddia eden” bir ideolojidir. 1990-2007 yılları arasında zirveyi gören globalizm, arz güvenliğine yenik düşmek üzere.
Globalizmin temelinde “serbest rekabet ortamı ve karşılıklı üstünlükler” teorisi yatmaktadır. Uluslararası ticaretin önündeki vergi ve vergi dışı engeller kaldırılır, her ülke en düşük maliyetle ürettiği ürünü piyasaya sürerse, ticaret hacmi artacak, buna paralel olarak dünya refahı da artacaktır.
PANDEMİ VE SAVAŞ AZ GÜVENLİĞİNİN ESAS OLDUĞUNU GÖSTERDİ…
Klasik iktisat teorilerinin hemen hemen hepsi, tam rekabet ortamında arz ve talebe göre fiyatın belirleneceğini baz almaktadır. Hem tam rekabet ortamının olduğu hem de arz ve talep dışında tüm koşulların sabit olduğu (ceteris paribus) varsayımı temeline dayanmaktadır. Ancak gelin görün ki, gerçek dünyada hiçbir etken sabit olmadığı gibi tam rekabet ortamının da hayal olduğunu yaşamaktayız. Pandemi ve savaş bize arz, talep ve fiyatı oluşturan etkenlerin sabit olmadığını ispat ettiği gibi; esas konunun arz talep dengesi değil arz güvenliği olduğunu göstermiştir. Çünkü fazlasıyla talep olmasına rağmen, ancak hem üretimde hem de ürünün tüketiciye ulaşmasında, diğer bir deyişle arz güvenliğinde sorun var. Bu nedenle esas konu arz ve talep dengesi değil, arz talep dengesi dışında kalan diğer faktörlerin bu dengenin çok çok önemli olmasıdır.
MEŞHUR “CETERIS PARIBUS” FIKRASI…
“Ceteris paribus”u anlatan meşhur bir fıkra vardır. Bu fıkra bize iktisat teorilerinin gerçekçiliğinin sorgulanmasını hatırlatır. Bir fizikçi bir kimyacı ve bir iktisatçı ıssız bir adaya düşer. Adada yiyecek bir şeyler araştırırken sahile vuran bir konserve kutusu bulurlar. Ancak ellerinde konserve açacağı yoktur. Konserveyi nasıl açabileceklerine dair herkes görüşünü açıklar:
-Fizikçi: “Konserve kutusunu taşla vurarak açalım.”
-Kimyacı: “Ateşe atalım hem pişer hem de kutu açılır.”
-İktisatçı: “Farz edelim ki elimizde bir konserve açacağı var…”
GIDA ÜRETİMİNDE SAVAŞAN ÜLKELERİN AĞIRLIĞI
İnsan beslenmesinde en önemli temel gıda ürünlerini; buğday, pirinç, bitkisel yağ ve mısır olarak sıralamak mümkündür. Bu sıralamada buğdayın ağırlığını söylemeye gerek yok. Bu açıdan bakıldığında, sahip oldukları verimli topraklarıyla “Avrupa’nın ekmek sepeti” olarak bilinen Rusya ve Ukrayna’nın “dünya gıda arzında ne kadar önemli olduğu” istatistiki verilerle ortadadır.
Bu iki ülke, dünya tarım üretiminde yüzde 15’lik paya sahip. Rusya'nın buğday üretimi ortalama 77 milyon ton, ihracatı ise 35 milyon ton. Ukrayna'nın buğday üretimi 33 milyon ton, ihracatı da 24 milyon ton. Yine bu iki ülke dünya ayçiçek yağı üretiminin yüzde 80’ini yapıyor. Birleşmiş Milletler (BM) verilere göre, dünyanın buğday ve arpa ihtiyacının yüzde 20'sini Rusya, yüzde 10'nu Ukrayna karşılıyor. Yine bu iki ülke, dünyanın mısır ihtiyacının beşte birini, ayçiçek yağı ihtiyacının ise yüzde 78’ini karşılıyor. Tek başına bu rakamlar bile, savaşan iki ülkenin küresel gıda ihtiyacı için ne kadar önemli bir yer tuttuğunu gösteriyor.
SAVAŞIN YIKICI ETKİSİ GÜBRE TEMİNİNDE DE HİSSEDİLİYOR…
Konu sadece buğday, arpa, mısır ve ayçiçek tohumu gibi gıda maddeleriyle sınırlı değil. Aynı zamanda, gıda üretiminde zorunlu olarak kullanılan gübre temininde savaşın yıkıcı etkisini görmekteyiz. Dünya azotlu gübre ihtiyacının yüzde 15’i ve potasyumlu gübrelerin yüzde 17’si Rusya tarafından karşılanmaktadır. Aynı zamanda azotlu ve potasyumlu gübrelerin en büyük tedarikçilerinden biri de Belarus’tur. Belarus, küresel gübre ihtiyacının yüzde 16’sını karşılamaktadır. Her ne kadar Belarus savaşın tarafı değilse de, ülkedeki makamların ticari bir havayoluna karşı giriştiği eylemler sebebiyle kimi Batılı ülkelerin yaptırımlarının hedefi olmuştur.
KÜRESEL DOĞAL GAZ İHRACATININ YÜZDE 20’SİNİ RUSYA YAPIYOR
Bu arada doğal gazı da atlamamak gerekir. Rusya'nın doğal gaz ihracatı küresel doğal gaz ticaretinin yaklaşık yüzde 20'sini oluşturuyor. Rusya, Avrupa Birliği ülkelerinin doğal gaz ithalatının yaklaşık yüzde 40'ını sağlıyor. Şunu unutmamak gerekir ki, doğal gaz aynı zamanda amonyak ve üre gibi azotlu gübrelerin üretimi için de önemli bir ham maddedir. Avrupa Birliği ülkeleri gübre ihtiyacının nitrojende yüzde 33,5’ini, potasyumda ise yüzde 60,6’sını Rusya ve Belarus karşılıyor. Nitrojen ve potasyum ithalatının ortalama olarak Kazakistan yüzde 64,7, Çin yüzde 22,4, Hindistan yüzde 15,6, ABD yüzde 16,9, Brezilya yüzde 32,6, Orta Afrika Cumhuriyeti yüzde 94,5 ve Nijerya yüzde 65,1’ini bu iki ülkeden gerçekleştiriyor. Yani Ukrayna da dahil olmak üzere çok sayıda ülke için bu iki ülkeden gelen arza bağımlılık yüzde 60’tan fazla. Bu durum savaşın sadece gıda arzını tehlikeye sokmadığını, aynı zamanda savaşan ülkeler dışında diğer ülkelerin gıda üretimini de tehlikeye soktuğunu göstermektedir.
SAVAŞIN GIDA ARZINA OLUMSUZ ETKİSİ…
Ukrayna ile Rusya arasında devam eden savaş nedeniyle, özellikle Ukrayna’da bir kısım tarım alanlarının ekilmediği, bir kısım ürün ve ekili alanınsa tahrip edildiği bilinmektedir. Ukrayna’da tarım alanlarının yüzde 30’unun savaş nedeniyle ekilmediği basında yer almaktadır. Bu durum, Ukrayna cephesi açısından gıda arzında en az yüzde 30’luk azalma olduğu anlamına gelmektedir. Rusya cephesinden bakıldığında ise ülkelerin Rusya’ya yönelik uyguladıkları yaptırımlar, dolaylı olarak gıda arzını olumsuz etkilemektedir.
Filli eksiklikler dışında, savaş nedeniyle gıda ürünlerinin tüketicilere ulaştırılamaması aynı sonucu doğurmaktadır. Ukrayna’nın döşediği deniz mayınları ve Rusya’nın yol güzergâhında güvenli seyri garanti etmemesi nedeniyle Ukrayna limanlarında bulunan gıda yüklü gemiler limandan ayrılamamakta, yeni yükler ise zaten yüklenememektedir. Dolayısıyla sadece üretimin düşmesi değil, stokta bulunan ürünlerin de savaş nedeniyle piyasaya arz edilememesi nedeniyle küresel gıda ihtiyacı karşılanamamaktadır.
EN FAZLA YOKSUL ÜLKELER ETKİLENDİ
Pandemi, kuraklık, kasırgalar, enflasyon ve döviz kıtlığının üzerine Ukrayna ile Rusya arasında savaş başlaması sebebiyle gıda arzında azalma meydana gelmesi, gıda fiyatlarında fahiş denebilecek artışa neden oldu. Bu durumdan en fazla etkilenen ülkeler ise yoksul ülkeler. Çünkü bu ülkelerde gıda üretimi çok kısıtlı olduğundan tahılla beslenmek zorundalar. Aynı zamanda, tahıl en ucuz beslenme maddesi. Dolayısıyla hem arzın eksilmesi hem de fiyatların artmasıyla, zaten kronik olarak açlık çeken bu insanların gıdaya ulaşımı daha da zorlaştı. Bu süreçten en fazla Afrika kıtası etkilendi. En büyük darbeyi ise Zimbabve aldı.
Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı’na (World Food Programme – WFP) göre, 5,3 milyon kişi, yani nüfusun üçte birisi tamamen gıda güvenliğinden mahrum yaşıyor. Sahra-altı Afrika’sında yaşayanların üçte ikisini gıda güvenliği yok.
Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’nin girişimiyle kurulan “Gıda Krizlerine Karşı Küresel Ağ” tarafından yayınlanan rapora göre, 193 milyon kişinin yaşadığı Sahra-altı Afrika’sındakilerin yaklaşık üçte ikisinin akut gıda güvenliği bulunmuyor. Yine Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (Food and Agriculture Organization - FAO) tarafından, 2021 yılında 40 milyon kişinin daha açlık sınırının altına düştüğü bildirilmektedir. 2022 yılında savaşın getirdiği gıda arzında eksilme nedeniyle bu rakamın daha artacağı kaçınılmaz bir gerçektir.
TÜRKİYE’NİN DURUMU…
Gıda ürünleri tedarikinde savaşan ülkelerin Türkiye ithalatında payına baktığımızda, bizim de bu ülkelere bağımlı olduğumuz görülmektedir. Türk Gümrük Tarife Cetveli’nin 10 faslında yer alan “hububat”, 12 faslında yer alan “yağlı tohum ve meyvalar; muhtelif tane, tohum ve meyvalar; sanayiide ve tıpta kullanılan bitkiler; saman ve kaba yem” ve 15 faslında yer alan “hayvansal, bitkisel veya mikrobiyal katı ve sıvı yağlar ve bunların parçalanma ürünleri; hazır yemeklik katı yağlar; hayvansal ve bitkisel mumların” ithalatları bu bağımlılığı açık olarak göstermektedir. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TUİK) verilerine göre, bu ürün gruplarının son on yıllık ithalat seyirleri şu şekildedir:
10 fasıl: Hububat
KAYNAK: TUİK
12 fasıl: Yağlı tohum ve meyvalar; muhtelif tane, tohum ve meyvalar; sanayiide ve tıpta kullanılan bitkiler; saman ve kaba yem
KAYNAK: TUİK
15 fasıl: Hayvansal, bitkisel veya mikrobiyal katı ve sıvı yağlar ve bunların parçalanma ürünleri; hazır yemeklik katı yağlar; hayvansal ve bitkisel mumlar
KAYNAK: TUİK
Bu istatistiklerden de anlaşılacağı üzere; Türkiye bu süreçte dönem dönem, hububat ithalatının yüzde 80’ini, yağlı tohum ithalatının yüzde 68’ini, gıda olarak kullanılan yağların ise yüzde 53’ünü aşan miktarını Rusya ve Ukrayna’dan karşılamaktadır. Bu durum bize, savaşan ülkelerin ülkemiz gıda tedarikinde ne kadar ağırlıklı olduğunu göstermektedir. Ancak, bu rakamlara bakarak ülkemizin gıda ihtiyacının yüksek oranda ithalat yoluyla karşılanabildiğini, bu alanlarda ithalata yüksek oranda bağımlı olduğumuzu söylemek de haksızlık olur. Ülkemizde buğdaya dayalı sanayii kapasitesi, Türkiye’nin ihtiyacının kat kat üstündedir. Bu nedenle gıda ihtiyacından ziyade, gıda sanayi üretimi ihracatında kullanılan ham madde ithalatı bu rakamları yükseltmektedir.
Özetle; Rusya-Ukrayna savaşı, tarım ve gıda açısından bakıldığında her ülkeyi olumsuz etkiliyor. Ama en fazla etkilenecek ülkelerin başında Türkiye var. Türkiye'nin tarım ürünleri ithalatında Rusya ilk sırada, Ukrayna ikinci sırada. “Bu iki ülkede savaş var ithalatı başka ülkelerden yapalım” dediğinizde bu kez yükselen fiyatlar nedeniyle ithalata daha fazla döviz ödemek zorunda kalıyoruz.
EKONONİMİN OLUŞMASINDA BELİRLEYİCİ UNSUR ARZDIR
Klasik iktisat teorileri, “var olan talebi karşılamak için ürünün üretilmesi ve talep ile üretim miktarının buluştuğu noktada fiyatın oluştuğu” varsayımına dayanır. Ekonominin oluşmasında talep belirleyicidir. Ancak, daha sonra oluşan arz iktisadı bu teorileri çürütmüş ve haklı çıkmıştır. Ekonominin oluşmasında belirleyici unsur talep değil arzdır. Her arz kendi talebini oluşturur. Modern dünyada, piyasadan tamamen silinen ve büyük bir ekonomik değer oluşturan eşya türlerine aynı zamanda şahit olmaktayız. 30 yıl öncesine gittiğinizde, bugün en büyük ekonomik büyüklük oluşturan cep telefonlarına veya dijital oyunlara rastlayamazsınız.
ARZ KADAR ARZ GÜVENLİĞİ DE ÖNEMLİ…
Pandemi ve peşi sıra Ukrayna ile Rusya arasında başlayan savaş; bize artık arz kadar arz güvenliğinin de önemli olduğunu gösterdi. Birçok üretim kolunun bir coğrafyada üretilen ürüne bağlı olmasının ne kadar yanlış olduğuna şahit olduk. Bunun en belirgin örnekleri, “çip krizi” ve “gıda arzı güvenliği”. Dolaysıyla tedarik zincirlerinde bir yere bağımlılığın ne kadar büyük sorun olduğunu gördük ve yaşıyoruz.