Yükselen piyasalarda ve gelişmekte olan ekonomilerde özel sermayenin kilidini açmak ve olumlu bir iklim etkisi yaratmak için geniş bir politika karışımına ihtiyaç duyulmaktır. Bu nedenle 2050 yılına kadar net sıfır emisyona geçişin sağlanması, şu anda sera gazlarının yaklaşık üçte ikisini yayan gelişmekte olan pazar ve ekonomilerde ise, önemli miktarda iklim azaltımı yatırımına gidilmesi gerekiyor.
Uluslararası Enerji Ajansı'na göre, bu ülkelerin hedefe ulaşmak için 2030 yılına kadar yılda yaklaşık 2 trilyon dolara ihtiyacı olacağı ve bu finansmanın çoğunluğunun da enerji sektörüne akacağı düşünülüyor. Bu da önümüzdeki yedi yıl içinde planlanan mevcut 400 milyar dolarlık iklim yatırımından beş kat daha fazla artış anlamına geliyor. Ayrıca kamu yatırımlarındaki büyümenin sınırlı olması ve bu nedenle özel sektörün, gelişmekte olan piyasalar ve gelişmekte olan ekonomiler için büyük iklim yatırımı ihtiyaçlarına, çok daha fazla katkı yapması gerekeceği öngörülüyor. Özel sektörün gerekli yatırımın yaklaşık yüzde 80'ini sağlaması gerekirken, son Küresel Finansal İstikrar Raporunun analitik bölümünde işaret edildiği üzere, Çin hariç bu payın yüzde 90'a yükseleceği belirtiliyor.
Çin ve diğer büyük gelişmekte olan ekonomiler gerekli yerel mali kaynaklara sahipken, diğer birçok ülke büyük miktarlarda özel finansman sağlayabilecek gelişmiş mali piyasalardan uzaktır. Üstelik uluslararası yatırımcıları çekmek için çok sayıda engelle karşılaşmaktadır. Çünkü gelişmekte olan büyük piyasa ekonomilerinin çoğu ve neredeyse tüm gelişmekte olan ülkeler, kurumsal yatırımcıların sıklıkla ihtiyaç duyduğu yatırım dereceli kredi notlarından yoksundur.
Bu arada, gittikçe artan yatırım fonları, sürdürülebilirliğe öncelik verse de bunun büyük iklim ihtiyaçları için ne kadar para sağlandığı konusundaki etkisi pek de büyük değildir. Çünkü bu tür fonların sadece küçük bir kısmı açıkça olumlu bir iklim etkisi yaratmayı amaçlıyor. Elbette çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim faktörlerini temel alarak yatırım kararları veren birçok fonun illaki iklim sorunlarına odaklanması gerekmiyor. Ancak genellikle portföy tahsislerinde ESG (Environmental, Social, Governance) puanlarını dikkate alıyorlar ancak bunlar da en son Küresel Finansal İstikrar Raporunda gösterildiği üzere, iklim etkisini yansıtacak şekilde tasarlanmıyor.
Siyasi Odak Noktası
Politikaların halihazırda “yeşil” olan faaliyetleri desteklemek yerine iklim etkisi yaratmaya yeniden odaklanması ve gelişmekte olan pazarların ve gelişmekte olan ekonomilerin özel ihtiyaçlarını dikkate alması gerekiyor. Örneğin, geçiş sınıflandırmaları, çelik, çimento, kimyasallar ve ağır taşımacılık gibi en yoğun karbon içeren alanlar da dahil olmak üzere, zaman içinde ve sektörler arasında emisyonlarda önemli iyileşme potansiyeli olan faaliyetleri dikkate almalıdır. Çünkü geçiş sınıflandırmalarındaki emisyon azaltma hedefleri ve kriterleri, bir ülkenin ulusal olarak belirlenmiş çıkarlarına, uzun vadeli stratejilerine ve belirli endüstrilere yönelik karbondan arındırma hedeflerine ulaşmayı sağlar.
Günümüzde sürdürülebilirlik etiketlerinin kullanımı hâlâ oldukça gevşek olup, düzenleyiciler ve denetleyicilerin açık kurallar koyması ve uygulamaları sıkılaştırması gerekmektedir. Ayrıca sürdürülebilir yatırım fonlarına ilişkin açıklamaların ve etiketlerin piyasa şeffaflığını ve pazar bütünlüğünü etkili bir şekilde geliştirmesi ve iklim hedefleriyle uyum sağlanması da oldukça önemlidir.
Elbette burada önerilen politikaların çoğunun uygulanması ve amaçlanan etkilere ulaşması zaman alacaktır. Bu arada, daha kapsamlı kamu-özel sektör risk paylaşımı, gelişmekte olan piyasalarda ve gelişmekte olan ekonomilerde iklim özel yatırımlarının teşvik edilmesi açısından kritik önem taşımaktadır. Ve çok taraflı kalkınma bankaları ve bağışçılar, garantilerin daha kapsamlı kullanımı da dahil olmak üzere, karma finansmanın desteklenmesinde önemli bir rol oynamaktadır.