HÜSEYİN YAVUZ –
UGM Mevzuat Müdürü
İyi niyet kuralları içerisinde maddi cezanın ağırlığı dikkate alındığında, “fiil/ceza dengesi, hukukun temel prensipleri gibi olgular çerçevesinde” idarenin yol gösterici veya yönlendirici etkisinden bağımsız olarak, BİLGE sistemi tarafından otonom denetimi mümkün bulunmayan basit hataların, en azından Gümrük Kanunu’nun 241. Maddesi veya cezada indirim hükmünü öngören 234. Maddesi’nin birinci fıkrasının (c) bendine ilave edilerek hafifletilmesinde kamu yararı olduğu düşünülmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın, suç ve cezalara ilişkin esaslar başlıklı 38. Maddesi’nde “kimsenin, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamayacağı, kimseye suçu işlediği zaman, kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemeyeceği”; 73. Maddesi’nde “vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla konulacağı, değiştirileceği veya kaldırılacağı”; 167. Maddesi’nde “dış ticaretin ülke ekonomisinin yararına olmak üzere düzenlenmesi amacıyla ithalat, ihracat ve diğer dış ticaret işlemleri üzerine vergi ve benzeri yükümlülükler dışında ek mali yükümlülükler koymaya ve bunları kaldırmaya kanunla Cumhurbaşkanına yetki verilebileceği” hüküm altına alınmıştır.
KANUN KOYUCU DÜZENLEMELERDE “ÖLÇÜLÜLÜK” İLKESİ…
Bu kapsamda, hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak; kanun koyucu düzenlemeler yaparken, “ölçülülük ilkesiyle” kendini bağlamıştır. Bu ilke, “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden meydana gelmektedir. Elverişlilik “başvurulan önlemin ulaşılmak istenen amaç için elverişli olmasını”; gereklilik “başvurulan önlemin ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli olmasını”; orantılılık ise “başvurulan önlem ve ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçüyü” ifade etmektedir. Bu manada bakıldığında bu ilke, bir kurala veya düzenlemeye uyulmaması nedeniyle, kanun koyucu tarafından öngörülen yaptırım ile ulaşılmak istenen amaç arasında da “ölçülülük ” gereğince makul bir dengenin kurulması zorunluluğunu beraberinde getirmektedir.
Cezanın önleme amacına ulaşılabilmesinde orantılılık önemli bir unsur olup, önlemenin amacına ulaşabilmesi için cezalandırmanın yeterli olması ve suçluyu/kabahatliyi suçu/kabahati işlemekten vazgeçirmesi gerekir. Böylece, “cezanın, beklenen sonucu doğurması için, yol açtığı zararın, suçlunun suçtan elde edeceği yararı aşmasının yeterli olacağını” söylememiz yanlış olmayacaktır.
BEYANNAMEDE, BEYAN SAHİBİNİ BAĞLAYAN UNSURLAR…
Gümrük Kanunu’nun 61. Maddesi’nin üçüncü fıkrasında “tescil edilmiş beyannamenin, ait olduğu eşyanın vergileri ve para cezalarından dolayı taahhüt niteliğinde beyan sahibini bağladığı ve gümrük vergileri tahakkukuna esas tutulacağı”; 181. Maddesi’nin ikinci fıkrasında “ithalatta gümrük yükümlülüğünde yükümlünün, beyan sahibi olduğu, dolaylı temsil durumunda, hesabına gümrük beyanında bulunulan kişinin de yükümlü olduğu, dolaylı temsilde, temsilcinin yükümlülüğünün, beyanda kullanılan verilerin yanlış olduğunu bildiği veya mesleği icabı ve mutat olarak bilmesi gerektiği durumlarla sınırlı olduğu”, üçüncü fıkrasında “… beyanda kullanılan veriler, kanunen alınması gereken vergilerin tamamen veya kısmen tahsil edilememesine sebep olduğu takdirde, beyanın yapılabilmesi için bu verileri veren ve bu verilerin yanlış olduğunu bilen veya bilmesi gereken kişiler de gümrük vergilerinden sorumlu olacağı” hüküm altına alınmıştır.
Bu hükümler doğrultusunda, “gümrük yükümlülüğünde yükümlünün, beyan sahibi olduğunu, dolaylı temsil durumunda, hesabına gümrük beyanında bulunulan kişinin de yükümlü olduğunu, dolaylı temsilde, temsilcinin yükümlülüğünün, beyanda kullanılan verilerin yanlış olduğunu bildiği veya mesleği icabı ve mutat olarak bilmesi gerektiği durumlarla sınırlı olduğunu” söyleyebiliriz.
DÜRÜST DAVRANMA VE İYİ NİYET İLKESİNİN GÖZ ARDI EDİLMEMESİ…
Konuya bu yönüyle bakıldığında, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun 3. Maddesi’nin ikinci fıkrasında ve Gümrük Kanunu’nun vergi kaybına neden olan işlemlere uygulanacak cezalar başlıklı 234. Maddesi’nde “sayılan fiiller de dahil dürüst davranma ve iyi niyet ilkesinin göz ardı edilmemesinin” işlemlerin sağlığı ve iyi niyetin korunması açısından önem arz etmektedir.
Gümrük işlemlerinin ikmali esnasında “hile veya aldatıcı işlem ve davranıştan” bahsedebilmemiz için, yapılan eylemlerde asgari aşağıdaki şartların bulunması gerektiğinin düşüncesi ile, olay bazında bir değerlendirme yapılması gerekmektedir. Beyanın gümrük idaresini yanıltması, hataya düşürmesi, yalan ve kandırıcı olması, hileli davranışın belli oranda ağır, yoğun veya ustaca olması, ifade ediliş ve sergileniş tarzı açısından denetim imkânını ortadan kaldırması ve haksız çıkar sağlayıp sağlamadığı dikkate alınmalıdır. Bunun yanında, aldatıcılık özelliğinin (iğfal kabiliyetinin) olup olmadığı ile yükümlünün, suçun manevi unsuru olan kast (kabahatte kast aranmamasına karşın, iştirak ancak kastla mümkündür) unsuru da dikkate alınarak “dürüst davranma ve iyi niyet ilkesi” çerçevesinde hareket edip etmediği ve “gümrük vergilerinin kısmen veya tamamen ödenmediği olguları” birlikte değerlendirilerek bir yargıya varılması gerekmektedir. Bunun sonucu olarak toptancı bir anlayıştan uzak durarak; işlenen fiil ve sunulan belgelerin uyumu doğrultusunda dürüst davranma ve iyi niyet kuralları çerçevesinde bir karar verilmesinin hukuk prensipleri doğrultusunda daha doğru bir davranış olacağı düşünülmektedir.
HEMEN ANLAŞILABİLECEK HATALI VERİ GİRİŞİNE ORANTISIZ CEZA…
Örneğin, maddi hesap hatası olarak değerlendirilmeyen beyanname eki gümrüğe sunulan faturada yazan 17.000 $ kıymetin 1.700 $ olarak beyan edilmesi ve gümrük idaresince yapılacak basit bir kontrol sonucu hemen anlaşılabilecek hatalı bir veri girişine, doğrudan vergi farkının üç katı para cezası alınmasının “iyi niyet kuralları çerçevesinde maddi cezanın ağırlığı, fiil/ceza dengesi dikkate alındığında” ağır bir ceza olduğunu söylemek mümkün bulunmaktadır.
SONUÇ…
Gümrük Kanunu’nun 3. Maddesi’nin 16. fıkrasında geçen, “gümrük beyanı, belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde eşyanın bir gümrük rejimine tabi tutulması talebinde bulunulması” ve 61. Maddesi’nin üçüncü fıkrasında geçen, “tescil edilmiş beyannamenin, ait olduğu eşyanın vergileri ve para cezalarından dolayı taahhüt niteliğinde beyan sahibini bağlar ve gümrük vergileri tahakkukuna esas tutulur” ifadeleri, Kanun’un, yükümlünün beyanının doğruluğuna ve bağlayıcılığına dair beyan esaslı bir kanun olmasını beraberinde getirmiştir.
Bu minvalde, vergi kaybına neden olan işlemlere uygulanacak cezalar başlıklı Gümrük Kanunu’nun 234/1-(a) Maddesi gereğince, vergi farkının üç katı para cezası alınması ile iştirak kuralının çalıştırılması ve duruma göre eş zamanlı olarak, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun 3. Maddesi’nin ikinci fıkrasına göre işlem yürütülmesi, ağır bir yaptırım olarak karşımıza çıkmaktadır.
İyi niyet kuralları içerisinde maddi cezanın ağırlığı dikkate alındığında, “fiil/ceza dengesi, hukukun temel prensipleri gibi olgular çerçevesinde” idarenin yol gösterici veya yönlendirici etkisinden bağımsız olarak, BİLGE sistemi tarafından otonom denetimi mümkün bulunmayan bu tür basit hataların, en azından Gümrük Kanunu’nun 241. Maddesi veya cezada indirim hükmünü öngören 234. Maddesi’nin birinci fıkrasının (c) bendine ilave edilerek hafifletilmesinde kamu yararı olduğu düşünülmektedir.