TUĞÇE YAZGAN
Ünsped Gelişim Akademisi Eğitim Uzmanı
Moderniteyle birlikte zaman, artık bir planlama aracı olmaktan çıkıp, yaşam formuna dönüştü. “Vakit nakittir” anlayışı dünyaya hâkim oldu. Teknolojik gelişmeler hayatımızdaki her şeye hız kazandırdı. Buna rağmen, sürekli bir şeyleri yetiştirmeye ve bir şeylere yetişmeye çalışıyoruz. Tüm gelişmelere ve hızlanmaya rağmen, hepimiz 24 saatin yetmediği insanlara dönüştük. Modern insan, yapılacak işlerinin çokluğu ve teknolojik uyaranların fazlalığı nedeniyle zamanını yönetemez hale geldi. Doğru planlama yapabilmek ve zamanı iyi yönetmek, modern insan için hem değerlerini hem de önceliklerini belirleyebilmek adına hayati öneme sahip.
Zaman; yapısı ve yüklediği anlam itibariyle her bilim dalında farklı bir bakış açısıyla değerlendirilen bir kavramdır. Fizikte, ekonomide, sosyolojide farklı şekillerde tanımlanan zaman kavramı, kültürel olarak da geçmişten günümüze farklı algılanmıştır.
“Varlığın birliği” ilkesinden yola çıkılarak oluşturulan anlayışa göre, zaman döngüsel bir yapıdadır. Mezopotamya medeniyetleri, Hint, Mısır, Antik Yunan ve Roma uygarlıkları tarafından paylaşılan bu anlayış esas alındığında; tekrarlanan ritimler içerisinde -doğum, ölüm, yeniden doğum- mevsimlerin döngüselliği gibi döngüsel bir zamanda yaşanır.
Zamanın döngüselliğinin yerini lineer zamana bırakması ise tek tanrılı dinlerle ortaya çıkar. Tanrı tüm yarattıkları gibi zamanı da yaratmış ve ona bir başlangıç ve bir son vermiştir. Dolayısıyla bu zaman anlayışının özelliği, her geçen günün tekrarının bir daha yaşanmayacağı ve dünyanın sonlanmasıyla zamanın da sona ereceği düşüncesidir.
Hiçbir şey tekrar etmez, her zaman yeni durumlar ve olaylar vardır. Zamanın farklı algılanışı ona yüklenen anlamın da farklılaşması ve ondan beklentinin de değişmesi demektir. Zaman içerisinde zamana ait bu algı farklılığı, çeşitli etkenlerle aynı doğrultuda modern zaman algısı olarak ortak bir paydada birleşmiştir.
SANAYİ DEVRİMİ VE MODERN ZAMAN ALGISI
Modern zaman algısı, 18. yüzyılda Sanayi Devrimi ile oluşmaya başlamıştır. Makineleşmeyle birlikte artan üretim hızı insanı yalnızca bu süreç için kullanılan araçlara dönüştürmüştür. Avrupa’da başlayan Sanayi Devrimi hızlıca tüm dünyaya yayılmış ve üretimi kontrol altında tutabilmek ve çalışma düzeni sağlayabilmek için günlük yaşantının zaman dilimlerine bölünmesi gerekliliği doğmuştur. Sanayi Devrimi ile başlayan fabrika işçiliğiyle insanlar işverene ait olan zamana sınır çizmek zorunda kalmıştır. Bu düzenle insanlar kent yaşamının gereği olarak saat döngüsüne bağlı yaşamaya başlar hale gelmiştir.
“ÖLÇÜLEN ZAMAN” KAVRAMI
Amerikalı tarihçi Lewis Mumford, modern endüstriyel zamanı belirleyen en önemli etkenin buhar makinesi değil saat olduğunu söylemiştir. Önceden zamanın hakimi olduğunu düşünen insanların aklına zamanı kontrol etmek gelmiyor; zaman, iş sonlanınca bitiyordu. Sanayi devrimiyle -beraberinde gelen modern dünya anlayışıyla- birlikte sosyal yaşamın düzenini sağlamak için hayatımıza “ölçülen zaman” kavramı girdi.
“VAKİT NAKİTTİR” ANLAYIŞI
Moderniteyle birlikte zaman, artık bir planlama aracı olmaktan çıkıp, yaşam formuna dönüştü. “Vakit nakittir” anlayışı dünyaya hâkim oldu. İlkel toplumlarda insanlar fizyolojik ihtiyaçlarına göre yaşarken; modern dünyada sosyal alan, zaman aralıklarının belirleyicisi haline geldi. Örneğin; sabah güneş doğduğu için değil, alarmımız çaldığı için uyanıyor, sadece acıktığımız için değil, yemeğin belli bir saati olduğu için yiyoruz. Bu bağlamda, zamanın hem hayatımızı hem de sosyal alanı düzenleyici bir işlevi olduğu söyleyebiliriz.
TEKNOLOJİK GELİŞMELERLE HER ŞEY HIZLANDI
Teknolojik gelişmeler hayatımızdaki her şeye hız kazandırdı. Buna rağmen, sürekli bir şeyleri yetiştirmeye ve bir şeylere yetişmeye çalışıyoruz. Yıllar önce bir internet sitesinin açılması 3 saniye sürerken problem görülmüyordu. Günümüz dünyasında ise bir sayfanın açılması için 3 saniye beklemek çok uzun bir süre gibi geliyor. Örneğin; önceden bir para transferi yapmak için bankaya gidip bir süre beklemek zorundaydık. Şimdi ise internet bankacılığı sayesinde saniyeler içerisinde bu işlemi gerçekleştirebiliyoruz.
24 SAATİN YETMEDİĞİ İNSANLARA DÖNÜŞTÜK
Ancak tüm gelişmelere ve hızlanmaya rağmen, hepimiz 24 saatin yetmediği insanlara dönüştük. Peki, hayatımızda her şey bu kadar hızlı olurken ve bize kalması gereken zaman artarken neden sürekli meşgulüz ve bir şeylere ayıracak vakit bulamıyoruz? Günlük akışın hızlı temposu zaman algımızı günden güne bozuyor. Yavaş hiçbir şeye tahammülümüz ve sabrımız yok. Yapılacak işlerin çokluğu nedeniyle birkaç işi aynı anda yapmaya çalışıyor ve bunu büyük başarı sayıyoruz. Bir sırada beklerken hızlıca elektronik postalarımızı kontrol ediyor, arkadaşlarımızla yemek yerken eş zamanlı olarak diğer arkadaşlarımızın ne yaptığını merak edip sosyal medya hesaplarımıza göz atıyoruz. Yaşadığımız hiçbir deneyime tam olarak odaklanmıyor, dikkatimiz bedensel varlığımızdan kopmuş bir vaziyette yaşamımızı sürdürüyoruz. Sürekli yetişememekten şikâyet ediyor, meşgul olduğumuz sürece var olduğumuza, işe yaradığımıza inanıyoruz.
EISENHOWER MATRİSİ
Peki, gerçekten bu kadar meşgul müyüz? Ya da neden bu kadar meşgulüz?
Modern insan, yapılacak işlerinin çokluğu ve teknolojik uyaranların fazlalığı nedeniyle zamanını yönetemez hale geldi. Etkin bir şekilde zamanı planlayabilmek ve buna uyabilmek günümüz dünyasında bir hayli zor. Burada bize yardımcı olabilecek bir yöntemden bahsetmek istiyorum: “Eisenhower Matrisi”
Bu matrise göre yapmayı düşündüğümüz işleri 4 kategoriye ayırıyoruz. Tekniğin temeli 1953-1961 yılları arasında ABD başkanlığı yapmış Eisenhower’ın “Önemli olan nadiren acildir, acil olansa nadiren önemli.” sözüne dayanıyor. Bu matris neyin acil ve önemli olduğunu düşünmeye zorlayarak doğru olana odaklanmamızı sağlar ve zaman kaybettiren faaliyetleri ortadan kaldırmamızda bize yardımcı olur.
PARETO İLKESİ
Zamanı planlama konusunda günümüz dünyasında bize yardımcı olabilecek bir diğer ilke ise “Pareto İlkesi’dir. Bu ilkede sistem basitçe şöyle işliyor: ‘’Bir işteki etkinin