BİR BİLENE SORDUK

YABANCI PARA BİRİMLERİ ÜZERİNDEN YAPILAN İŞLEMLER…

Ömer Haluk TURANLI 
UGM EĞİTİM DANIŞMANI

Kur politikaları temelde esnek, sabit ve dalgalı (kontrollü esnek) olmak üzere üç ana grupta toplanır. Türkiye’de, 1980’li yıllara kadar sıkı bir kambiyo kontrol rejimi uygulandı. 1980 öncesi Türkiye'de döviz taşımak suçtu. Her şey Türk lirasına endeksli idi. Üzerinde 1 dolar dahi bulunan, kanunen kaçakçı muamelesi görür ve ağır ceza mahkemelerinde yargılanırdı.

Her ne kadar milli para biriminin değerli olmasının çok iyi olduğu düşünülse de başka birçok alanda olduğu gibi ekonomide de en iyi olan “en iyi” değil “optimal” olandır. Dolayısıyla önemli olan dengedir.

Son zamanlarda bireylerin artan farkındalıkları sayesinde hemen herkes finans uzmanı oldu desem yanılmış olmam sanırım. Çorbada bizim de tuzumuz olsun diyerek dergimizin bu sayısında kambiyo ile ilgili kavramları siz değerli okuyucularımızla paylaşmak istedim. 

Kambiyo, Latin-İtalyan kökenli bir kelime; “değiştirmek, mübadele etmek” anlamına geliyor. Hatırlarsanız eskiden bankaların bütün şubeleri yabancı para üzerinden işlem yapmaya yetkili değildi. Yetkili olan sınırlı sayıdaki şubelerde kambiyo işlemlerinin yapıldığının anlaşılabilmesi için görülebilecek yerlere “change (değişim), exchange (takas), wechsel (takas-Almanca)” yazıları koyulurdu. Günümüzde bu işlemler artık cep telefonlarından serbestçe yapılabiliyor. Çeşitli FX (ForEx – Foreign Exchange) uygulamaları ile uluslararası piyasalara girmek dahi mümkün.

KAMBİYO TERİMİNİN DIŞ TİCARETTEKİ KARŞILIĞI…

Sizlere daha ziyade kambiyo teriminin dış ticaretteki karşılığı hakkında bilgi vermeye çalışacağım. Bizim ticari jargonumuzda kambiyo terimi genellikle üç şekilde kullanılır:

-Para yerine geçen ve bir alacağı temsil eden ve adına kambiyo senetleri denilen belgelerin değiş tokuş edilmesi.

-Yabancı bir ülkedeki bir alacağın tahsil edilmesi, bir borcun ödenmesi ya da bir yabancı ülkeden toplanan para ya da para yerine geçen taşınabilir değerlerin başka bir yere aktarılması için yapılan işlemler.

-Piyasadaki döviz ve efektif.

Döviz, efektif dahil yabancı parayla ödemeyi sağlayan her nev'i hesap, belge ve vasıtaları; efektif ise banknot halindeki bütün yabancı ülke paralarını temsil eden terimlerdir. Bu bağlamda bir ülke parasının, başka ülkelerin parasına dönüştürülmesiyle ilgili işlemlere “kambiyo işlemi veya döviz işlemi” denir.

KAMBİYO MEVZUATININ YASAL DAYANAKLARI…

Ülkemizde yabancı para ile ilgili işlemleri düzenleyen mevzuat genel anlamı ile “Kambiyo Mevzuatı” olarak anılır ve yasal dayanağı aşağıdaki gibidir:

1.Türk Parası Kıymetini Koruma Mevzuatı

-25.02.1930 Tarih 1433 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan 1567 Sayılı Türk Parası Kıymetini Koruma Kanunu.

-11.08.1989 Tarih 20249 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan 32 Sayılı Karar (89/14391)

-Başbakanlık Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığının 2008- 32/34 Sayılı Tebliği

-T.C. Merkez Bankasının 1-M Sayılı Genelgesi

2.Dış Ticaret Mevzuatı

-İthalat ve İhracat Rejimi Kararları

-İthalat ve İhracat Yönetmelikleri

3.Gümrük Kanunu (Kanun No: 4458 Kabul Tarihi: 27.10.1999)

PARA BİRİMLERİ ARASINDAKİ DENKLEM…

Madem farklı ülke paraları üzerinden işlem yapmak söz konusu; o zaman bu para birimleri arasında bir eşitlik, bir nevi denklem kurgulamak gerekiyor. Bu denkleme ya da eşitliğe de “kur” ya da “döviz kuru” diyoruz. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının internet sitesine girdiğinizde tüm konvertibl para birimleri için belirlenmiş kurlar işte bu bahsettiğimiz eşitliğin uygulamadaki karşılığıdır.

KURLARI HANGİ MERCİ BELİRLİYOR?

Bu cümle bize “Kurları hangi merci belirler?” sorusunun cevabını da veriyor. Türkiye’de uygulanacak döviz kuru rejimini, Hükûmet ile birlikte belirlemek ve uygulamak Merkez Bankasının temel görevlerinden biridir. Belirlenen döviz kuru rejimi çerçevesinde döviz kuru politikasının biçimlendirilmesi ile uygulanması görevi ve yetkisi Merkez Bankasına aittir. 

Buradan da kur politikalarına uğrayalım. Kur politikaları temelde esnek, sabit ve dalgalı (kontrollü esnek) olmak üzere üç ana grupta toplanır. Türkiye’de, 1980’li yıllara kadar sıkı bir kambiyo kontrol rejimi uygulandı. Yine hatırlayanlarınız olacaktır, 1980 öncesi Türkiye'de döviz taşımak suçtu.

Her şey Türk lirasına endeksli idi. Üzerinde 1 dolar dahi bulunan, kanunen kaçakçı muamelesi görür ve ağır ceza mahkemelerinde yargılanırdı. Dolayısıyla şimdinin Kuzey Kore’sine benzeyen kapalı bir ekonomik yapı ve kur politikası söz konusu idi. Bu uygulama kulağa sevimsiz ve ceberut gelse de iktisadın temel kurallarından biri olan “kötü para iyi parayı kovar” prensibinin sonuçlarından ekonomimizi koruyordu. 

EKONOMİDE DE EN İYİ OLAN, OPTİMAL OLANDIR…

Gresham Yasası olarak bilinen bu kurama göre kötü para yani sıcak paranın varlığı, iyi parayı yani doğrudan yatırımları olumsuz etkiler. Her ne kadar milli para biriminin değerli olmasının çok iyi olduğu düşünülse de başka birçok alanda olduğu gibi ekonomide de en iyi olan “en iyi” değil “optimal” olandır. Dolayısıyla önemli olan dengedir. Keza sıcak para girişi yerel paranın değerinin artmasını sağlar, ama bu sefer de ithal mallar cazipleşir çünkü yerli üretim maliyetleri, yerel para biriminin değer artışına paralel olarak artacağından giderek verimliliğini yitirmeye başlar. Bu sarmal neticesinde ithalat artar, üretim amaçlı yatırım gelmez olur hatta var olan üretim süreçleri de durur. 

İlk etapta bu durum dikkat çekmez ama bu rahatlığı sağlayan döviz rezervidir ve bittiği an sıcak para çıkmak ister. Bu sefer de kur mantıksız bir düzeyde artar, sahte refah olması gereken seviyeye geriler. Ayrıca suni olarak düşük kalan faizler de olması gereken düzeye yükselerek sebep olacağı maliyet hazinenin üzerine kara bir bulut gibi çöker.

90’LI YILLARA KADAR SIKI PARA POLİTİKASI UYGULANDI

İşte 90’lı yıllara kadar uygulanan sıkı para politikası kötü paranın girişini engellediğinden paradan para kazanmayı (ve dolayısıyla bununla birlikte gelen riskleri) durduruyor, üretimden para kazanmayı sağlıyordu. 90’lı yıllarda bu politikadan vazgeçildi döviz bulundurmak ve dövizle işlem yapmak serbest bırakıldı ve sırasıyla kontrollü esnek ve esnek para politikasına, diğer bir deyişle dalgalı kur sistemine geçilerek serbest kur rejimi uygulanmaya başlanmış oldu.

DALGALI KUR SİSTEMİ YA DA DEĞİŞKEN KUR REJİMİ…

Dalgalı kur sistemi uluslararası ortamda herhangi bir ülke parası değerinin iç ve dış sahada yani piyasada arz-talep doğrultusunda belirlendiği sistemdir. Değişken kur rejimi olarak da bilinmektedir. Sabit kur sisteminin tam tersidir. Bu sistemde her ne kadar resmi bir müdahale beklenmese de Merkez Bankaları döviz al-sat işlemleri yaparak piyasadaki döviz miktarına müdahale etmek suretiyle ulusal para birimi değerini kontrol etmeye çalışırlar. 

İhracat gelirlerinin önemine atfen, konuyu son olarak da ihracat bedelleri nezdinde irdeleyeyim. 

2008 YILINA KADAR İTHALAT TRANSFERLERİ…

Kur rejimine paralel olarak 2008 yılına kadar ithalat transferleri, ihracat bedel alımları ve görünmeyen kalemler transferleri kontrol altında tutulur ve merkez bankasına bildirilirken (aslında belirli limitlerin üzerindeki transferler için bankaların bildirim mecburiyeti hala devam ediyor ama mevzuatta yazan sadece bu bildirimin yapılması gerektiği, yapılan bildirim doğrultusunda ne gibi işlemler yapılır veya bildirim yapılmamasının yaptırımı nedir gibi detaylar mevzuatta yer almıyor) bir yandan kambiyo hesapları da takip ediliyor ve mevzuatta yazan süreler dahilinde bu hesapların kapatılması gerekiyordu. 

Özellikle bugün ihracatçılar nezdinde çok sıkıntı yaratan ihracat bedellerinin %40’nın TL’ye çevrilmesi zorunluluğu 2008 yılına kadar ihracat beyannamesinin %80’i kadardı (o yıllardaki ekonomik yapının farklılığı sayesinde kur baskılanmadığından her ne kadar ihracat bedelinin bozdurulması oranı şimdiye göre daha yüksek idiyse de ihracatçıları şimdiki kadar zorlamıyordu). 

2008 yılının Şubat ayında yayınlanan TPKKH Kanun hakkında 2008/13186 sayılı karar ve 2008-32/34 sayılı tebliğ ile bu uygulamaya tamamen son verilerek ithalat ve ihracat hesap kapatma yükümlülüğü kaldırıldı. Fakat bu uygulama 10 yıl sürdükten sonra sona erdirildi ve kambiyo mevzuatındaki kontrol mekanizması yeniden çalışmaya başladı. 

-4 Eylül 2018 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 2018-32/48 tebliğ ile ihracat bedellerinin yurda getirilerek %80’nin bir bankaya satılması yeniden zorunlu hale geldi.

-31 Aralık 2019 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 2019-32/56 tebliğ ile ihracat bedellerinin %80’nin bir bankaya satılması zorunluluğu yeniden kaldırıldı ama bu bedellerin 180 gün içinde yurda getirilmesi zorunluluğu devam etti (getirilen bedellerin İBKB ya da DAB’a bağlanması).

-T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığının 31.12.2021 tarihli talimatı ile TCMB İhracat Genelgesi’ne eklenen ve 03.02.2022 tarihinden itibaren yürürlüğe giren Ek 1. madde düzenlemesi uyarınca; İhracat Bedeli Kabul Belgesine (İBKB) veya Döviz Alım Belgesine (DAB) bağlanan ihracat bedellerinin en az %25’inin (İBKB)’yi veya DAB’ı düzenleyen bankaya satılması zorunluluğu getirildi.

-T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığının 15.04.2022 tarihli talimatı ile 18.04.2022 tarihinden itibaren İBKB’ye veya DAB’a bağlanan ihracat bedellerinin İBKB’yi veya DAB’ı düzenleyen bankaya satılması zorunluluğu %25’ten en az %40’a çıkarılmıştır.

İHRACAT BEDELLERİNİ BOZDURMA MECBURİYETİ ŞİMDİ NEDEN SIKINTI?

Peki, 2008 öncesinde ihracatçıların ses çıkarmadığı ihracat bedellerinin bozdurulması mecburiyeti neden şimdi sıkıntı oluşturuyor? 2000’li yıllarda özetle kur üzerinde bir baskı yoktu, faiz / kur dengesi ile sistem yönetiliyordu, dolayısıyla kurlar olması gereken seviyelerde artış gösterdiğinden ihracat bedelleri TL’ye çevrildiğinde ihracatçıların kar marjı düşmemiş oluyor, üretim maliyetlerindeki olası artışlar da (ihracat gelirleri de yükselen kur sayesinde çoğaldığından) enflasyon karşısında erimiyordu. Şu andan farklı olarak o yıllarda batıda enflasyon da ya yoktu ya da eksideydi. 

ENFLASYON TÜM GELİŞMİŞ ÜLKE EKONOMİLERİNİN BAŞINA BELA…

Günümüzde ise her şeyden önce enflasyon tüm gelişmiş ülke ekonomilerinin başına bela olmuş durumda dolayısıyla ithal malların maliyeti hem kur yüzünden hem de enflasyon yüzünden artış eğiliminde. Diğer taraftan ihracatçılar kur baskı altında olduğundan ihracat bedellerini TL’ye çevirdiklerinde zarara uğruyorlar; çünkü eskiden yükselen kur ihracat bedelinin TL karşılığını artırdığı için enflasyondan etkilenmezken şimdi durum tersine dönüyor, bu sefer ihracatçılar ürünlerine usd/eur bazında zam yapmak zorunda kalıyorlar ve satış fiyatlarını sabit tutamıyorlar. Böyle olunca da bizdeki enflasyon oranı daha yüksek olduğundan yapılan zamlar alıcı piyasalarda kabul edilemez düzeylerde oluyor ve ihracatçımız önce rekabet gücünü ardından da piyasasını yitiriyor.

İhracat bedellerinin TL’ye çevrilmesinin bir başka zararı da bu bedellerin tekrar yabancı paraya çevrilmesi gerektiğidir. Çünkü aynı zamanda ithalatçı olan ihracatçılar üretim için de kullandıkları çoğu malzeme ve hammaddeyi ithal etmek zorunda olduklarından dövize ihtiyaç duyarlar ve yukarıda saydığımız olumsuzların yanında bir de alım/satım arasındaki kur farkı yüzünden doğrudan maddi zarara uğrarlar. 

Yazımı yukarıdaki bir sözümü tekrar ederek sonlandırıyorum; sadece ekonomik sistemlerde değil hayatta hemen her faaliyette önemli olan maksimizasyon değil optimizasyondur yani dengedir. Hayatın kaynağı olan suyu bile gereğinden fazla içerseniz zehirlenirsiniz.

 

 

İSTANBUL MERKEZ OFİS

Mahmutbey Mahallesi 2655 Sokak No:1-3-21 Bağcılar, İstanbul Fax: (0212) 410 23 00