Dr. AYŞE ÖZGÜR ÖZSAR
UGM Kadın Liderliği Gelişim Komitesi Başkanı, Baş Kimyager
Türkiye’nin çağdaş uygarlık seviyesine ulaşması ve dünyanın gelişmiş ülkeleri arasındaki yerini alması için “toplumsal cinsiyet eşitliğinin hayata geçirilmesinde”, “ekonomik ve sosyal hayatta kadınların gücünden yararlanılmasında” ve “kadın girişimciliğine ve istihdamına katkıda” Türkiye Cumhuriyeti kadınları birlik olacak.
Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu tarafından 16 Aralık 1977 tarihinde kabul ediliyor ve her 8 Mart'ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasına karar veriliyor.
Bu bir insan hakları mücadelesi tarihidir. “Kadın hakları savunuculuğu” ile başlayan mücadele sürecinin devamında, “cinsiyete dayalı ayrımcılığın ortadan kaldırılması” hedeflenmiştir.
Uluslararası insan hakları sözleşmelerinin tamamında, “hak ve özgürlüklerin kullanılmasında cinsiyete dayalı ayrımcılık” yasaklanmaktadır. 1979 tarihli BM kararında, “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi” ile kadınların “kadın-erkek eşitliğine dayanan medeni, siyasi, ekonomik, sosyal ve/veya kültürel hak ve özgürlüklerinin” tanınmasını, kullanılmasını ve bunlardan yararlanılmasını engelleyen “her türlü cinsiyetçi ayrım, mahrumiyet veya kısıtlaman yasaklandığı” ifade edilmektedir.
“KADINLAR VE ERKEKLER EŞİT HAKLARA SAHİPTİR”
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında, herkesin kanun önünde eşit olduğu güvence altına alınıyor. İlgili maddenin 2’nci fıkrasına göre “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” 6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu’nun 3’üncü maddesinde herkesin, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanmada eşit olduğu vurgulanıyor ve cinsiyete dayalı ayrımcılık yasaklanıyor.
MÜCADELE 19’UNCU YÜZYILDA ABD’DE BAŞLIYOR…
Emekçi Kadınlar Günü’nün tarihi çok eskilere dayanıyor. Kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmak uğruna verdiği savaş, 8 Mart 1857 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) New York kentinde bir tekstil fabrikasında çalışan yaklaşık 40 bin kadın işçinin “düşük ücretlerini, uzun çalışma saatlerini ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto etmek ve daha iyi şartlarda çalışmak için” grev yapmasıyla başlıyor.
Bu grevler sırasında polisin saldırıp fabrikaya kilitlediği kadın işçiler, orada çıkan büyük yangından kaçıp kurtulamayınca tam bir katliam meydana geliyor. Hak arayışındaki kadınlardan 120’si can veriyor. Cenaze törenine 10 bini aşkın kişi katılıyor. Sadece haklarını aradıkları için alevlerin arasında mahsur bırakılan kadınların acı çığlığı, bugünün direniş meşalesini yakıyor. Her yıl 8 Mart’ta bu olayda katledilen kadın işçiler anılmaktadır.
Bu olaylardan 52 yıl sonra (1910) Danimarka'nın Kopenhag kentinde düzenlenen II. Sosyalist Enternasyonal Toplantısı’nda Clara Zetkin’in önerisiyle, 1857’de başlayan “kadın haklarının kazanılması ve kadınların birlikteliği mücadelesinin” her yıl “Kadın Günü” olarak kutlanılması kararlaştırılıyor.
İLK ULUSLARARASI KADINLAR YILI 1975’TE…
Kadın hakları mücadelesinde ilk defa 1975’te “Uluslararası Kadınlar Yılı” kutlanılıyor. Bu etkinlikler kapsamında Birleşmiş Milletler, 8 Mart’ı “Dünya Kadın Günü” olarak kutlamaya başlıyor. 1977’deki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 8 Mart, “Kadın Hakları, Uluslararası Barış Günü” kabul ediliyor. Bu kabule, “dünya barışının korunması ile sosyal gelişim ve temel insan haklarının kullanılması için kadınların da eşit olması ve kendilerini geliştirmelerine olanak sağlama gereksinimleri” gerekçe gösteriliyor. Kadınlara da eşit haklar verilmesiyle dünya barışının güçleneceği belirtiliyor.
Dünya Kadınlar Günü, günümüzde daha farklı anlamlar taşıyor. Artık 8 Mart, kadın hakları açısından bugünlere nasıl gelindiğinin hatırlanmasını sağlayan özel bir gündür. Son yıllarda kadın hakları konusunda dünya genelinde olumlu gelişmeler kaydedilse de, ne yazık ki kadınlarla ilgili birçok sorun hala çözülebilmiş değil. Dünyadaki en yoksul ve eğitim alamayan nüfus popülasyonunun büyük çoğunluğu kadın. Türkiye de kadınların erkeklere göre daha az ücretle çalıştırıldığı ülkeler arasında.
TÜRKİYE’DE KADIN HAREKETİNİN TARİHİ…
Ülkemizdeki kadın hareketlerinin tarihi, Cumhuriyet öncesine kadar uzanıyor. Dünyada eşit haklar isteyen kadınların mücadelelerinden etkilenen Türkiyeli kadınlar, “eğitim, çalışma ve oy hakkı için” seslerini yüzyıldan daha uzun bir süredir duyurmaya çalışıyor.
Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte Türkiye’de, kadınlara dünyanın birçok ülkesinden daha önce sosyal ve siyasal (seçme ve seçilme gibi) haklar veriliyor. Ancak bu hakların çoğunlukla yasal düzeyde kaldığı ve sosyal alanda aynı hızda ilerleme sağlanamadığı bir gerçek. Tüm çabalara rağmen ülkemiz, “kadınların okuma-yazma oranı, eğitim düzeyi, çalışma yaşamına ve siyasi yaşama aktif katılımı ve sağlığına ilişkin” göstergelerde olması gerekenin hayli uzağında.
8 MART, HASSASİYETİNİ VE ÖNEMİNİ KORUYOR
Eğitim ve iş bulmada kadın-erkek eşitliği hayata geçirilemedi. Kadınların kamusal alanda rol almaları ve karar verici konumda olmaları eşitlikten hala çok uzak. Sağlık göstergeleri de istenilen düzeyde değil. Anne ölümleri gelişmiş ülkelere kıyasla en az 10 kat yüksek ve bu ölümlerin yaklaşık yüzde 80’i önlenebilir nedenlere bağlı. Toplumsal cinsiyet kalıpları en fazla kadınları olumsuz etkilemeye devam ediyor. Çocuklarda cinsiyet seçimi, kadına yönelik şiddet, namus cinayetleri gibi kabul edilemez uygulamalar hala sürüyor. Negatif tabloya, kimilerinin “kadını sanki ikinci sınıf vatandaşmış gibi ayrı bir kalıba koyma çabaları” da eklenebilir. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, başlangıçtaki hassasiyetini ve önemini koruyor.
SÖZ VERİYORUZ…
Ünsped Gümrük Müşavirliği olarak, Cumhuriyet’imizin 100’üncü yılında da, hep güvendiğini vurguladığı kadınları “erkeklerle eşit haklara kavuşmada, ilim-fen sahibi olmada ve her platformda” destekleyen ve “omuzlar üzerinde göklere yükseltilmeye” layık gören Ata’mızın huzurundaydık.
Her yıl 8 Mart’ta Kadınlar Günü organizasyonu vesilesiyle, Türkiye’nin çağdaş uygarlık seviyesine ulaşması ve dünyanın gelişmiş ülkeleri arasındaki yerini alması için “toplumsal cinsiyet eşitliğinin hayata geçirilmesinde”, “ekonomik ve sosyal hayatta kadınların gücünden yararlanılmasında” ve “kadın girişimciliğine ve istihdamına katkıda” Türkiye Cumhuriyeti kadınlarının birlik olacağını bir kez daha dile getiriyoruz.
Yüce Ata’mızın “bizlere kazandırdığı değerleri yaşayıp yaşatacağımıza, çizdiği yolda en önde yürüyeceğimize ve emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti’ni nesillerimize aktararak sonsuza kadar payidar kılacağımıza” söz veriyoruz.
Unutmayalım, sürdürülebilir kalkınma kadınların iş hayatında olması ile mümkündür!
Kadınlarımıza sesleniyoruz ve diyoruz ki: GEÇMİŞİN SİZİ AŞAĞI ÇEKMESİNE VE GELECEĞİN KORKUTMASINA ASLA İZİN VERMEYİN.
Kızlarınıza; araç kullanmayı, okumanın önemini, çalışmanın önemini, kimseye ait olmadıklarını, prenses olmadıklarını ve kendi ayakları üstünde durmayı ÖĞRETİN!
Bizler öyle güçlüyüz ki, sevgi ve şefkatimizle tüm dünyayı kucaklayabiliriz.
Bizler öyle bir sevelim ki, sevilen de sevmeyi bizlerden öğrensin.