BİR BİLENE SORDUK

BİLGİ TOPLUMU, YAPAY ZEKÂ VE TEKNOLOJİK İŞSİZLİK…

UGM

BÜLENT OTUZ 
UGM Bölge Satış Müdürü

Yapay zekânın oluşturacağı yeni bir teknolojik dalganın yükselişi ile karşı karşıya kaldığımız bir anın eşiğinde duruyoruz. Bu ölçüde dönüştürücü potansiyeli olan teknolojilere daha önce tanık olmadık. Yapay zekâ ile evrenin sırlarını öğrenebilir, çözemediğimiz hastalıkları tedavi edebilir ve hayal gücünü zorlayan yeni sanat ve kültür biçimleri yaratabiliriz. Bugün birçok işin makinelerle yapılacağı yeni bir teknoloji devrimi başlamak üzere. Ancak, “işlerin tamamen otomatikleştirilmesinin” ekonomik etkilerini çözmeyi başarsak bile, yaşam kalitesi üzerindeki sonuçları belirsizliğini korumaktadır.

“Yeteri kadar gelişmiş herhangi bir teknolojinin sihirbazlıktan farkı yoktur.”

Arthur C. Clarke, 1962

 

BİLGİ TOPLUMU

19. yüzyılda Büyük Britanya İmparatorluğu’nda nitelikli (zanaatkâr) İngiliz tekstil işçilerinin başlattığı Luddite başkaldırısı, düşük becerilere sahip işçilerin makineleri kullanarak daha hızlı iş yapmalarına bir tepki olarak ortaya çıktı. İki yıl süren ve makinelerin tahrip edildiği başkaldırı 1813 yılında bastırıldı ve isyancılara verilen sert cezalarla son buldu. 

 

Bir grup iktisatçı, yeni teknolojilerin gelmesiyle ortaya çıkan işsizliğin geçici olduğuna inanıyor. Kaybolan işlerin yerine yenileri geliyor ve bir süre sonra yeni koşullar altında kriz sona eriyor. Sanayi toplumunun tarihi de bunu doğrular nitelikte. Önce tarım alanına mekanik otomasyon teknolojileri geliyor ve tarımdan imalat sanayiine bir işçi akışı oluyor; daha sonra imalat sanayiine otomasyon teknolojileri gelince ya da bu işler ucuz emek ülkelerine taşınınca imalat sanayiinden hizmet sektörüne bir akış oluyor.

 

Peki, Luddite örneğine bakarak bugün yaşamakta olduğumuz bilgi toplumuna geçişi aynı şekilde görebilir miyiz? Eğer öyle ise sanayi toplumundan nasıl bir toplum örgütlenmesine geçiyoruz? Kimileri yeni toplum düzenine bilgi toplumu diyor. 

 

Bilgi toplumu şöyle sınıflandırılabilir:

 

a)Sermaye sahibi sınıf

b)Nitelikli emekçiler (Bilgiye dayalı ekonomik değerleri yaratan ve yaratılan zenginlikten en büyük payı alan kesim.): Bu gruptaki başarılı emekçiler bir adım sonra yüksek gelir sahibi olup sermaye sahipleri sınıfına katılabilirler. Bu kesime en belirgin örnek melek yatırımcılardır. 

c)İmalat sanayiinde çalışan mavi yakalı (el emeği) rutin iş gücü: İmalat sanayinde çalışan mavi yakalı kesim aşama aşama teknolojik gelişmeye ve ücretlere bağlı olarak makinelerle ikame edilebilen emekçilerden oluşuyor. Sürekli işsizlik tehlikesi ile karşı karşıya olup bu tehlike bazen robotların devreye girmesi, bazen de üretimin ucuz emek ülkelerine kayması şeklinde olabiliyor. 

d)Hizmet sektöründe çalışan ve rutin zihinsel üretim yapan beyaz yakalılar: Özellikle yapay zekâ tekniklerinin son yıllarda artması ile hizmet sektöründe çalışan beyaz yakalıların da otomasyonla ikamesi söz konusu.

e)Hizmet sektöründe insan insana çalışan kesim (Garsonlar, otel personeli, öğretmenler, hastabakıcılar vb.): Sürekli güler yüzlü ve iyi huylu olmak zorunda olan bu kesimin rekabet nedeniyle düşük ücretlere zorlanıyor ancak otomasyona karşı kültürel nedenlerle korunmaktalar. İnsanlar genellikle robotlardan değil insanlardan hizmet almak istiyor. Ancak genç nüfusun azaldığı Japonya gibi ülkelerde giderek artan sayıda robot hastabakıcılar ve yaşlılar için bakıcılar yer alıyor.

f)Devlet sektöründe çalışan bürokratlar: Bu grup siyasetin koruması altında otomasyon tehlikesinden şimdilik uzak tutuluyor.

 

Bilgi toplumunu sanayi toplumundan ayıran temel fark; somut ürün olsun, hizmet olsun üretilen değerin büyük bölümünün tasarım aşamasında gerçekleşmesi ve bu nedenle toplam değeri yaratanın da doğal kaynaklar ve rutin emekten çok daha fazla nitelikli, yaratıcı emek olmasıdır. Bu durumda gerek rutin iş gücünün makine ile ikamesi gerek küresel teknolojik erişimin sağladığı “en iyilerin hâkimiyeti” ulusal düzeyde gelir eşitsizlikleri oluşturmaktadır. Makineler ile yaratıcı güce sahip emeğin arasında kalan milyarlarca sıradan emekçinin durumu zorlaşıyor.

 

YAPAY ZEKÂ…

Zekâ, belirlenen hedeflere ulaşmak için doğru eylemlerde bulunabilme yeteneği ile ölçülür. Algılama, düşünme, öğrenme, icat etme gibi diğer tüm zekâ özellikleri ancak hedeflerimize ulaşmaya yaptıkları katkı ölçüsünde değerlendirilebilir. Aynı şekilde makineler de belli amaçlara ulaşabilmek için seçtiği yöntemlerin uygunluğu ölçüsünde anlaşılabilir. Makinelerin insanlar gibi hedefleri olamayacağına göre bu hedefler ancak insanlar tarafından belirlenip makinelere yüklenir ve bu amaca hizmet etmeleri için çalıştırılırlar. Bu eylem, toplumumuzun teknolojik temellerinde sürekli tekrarlanır. Jumbo jetlerden insulin pompalarına kadar her şey için tasarlanan otomatik kontrol sistemlerinin görevi, hedeflenen davranıştan sapmayı en aza indirecek şekilde belirlenmiştir. 

 

Literatüre 1955 yılında giren yapay zekâ ( AI - Artificial Intelligence) artık kullandığımız birçok ürün, hizmet ve cihazlarda yer alıyor. Yaşamın her alanında, on yıl önce imkânsız görülen tekniklere dayalı bir dizi uygulama var. 2011 yılında yapay sinir ağlarının kullanıldığı derin öğrenmenin gelişimi ile yapay zekânın üç önemli alanında - konuşma tanıma, yüz tanıma, görsel nesne tanıma ve tercüme – önemli atılımlara yol açtı. Yapay zekâ cep telefonunuzda veya evinizde; Apple’ın Siri’si, Amazon’un Alexa’sı veya Microsoft’un Tay’ı gibi uygulamalarda karşınıza çıksa da, aynı zamanda finans, savunma sistemleri ve kamu güvenliği gibi birçok önemli konuda kararlar veriyor, web siteleri oluşturuyor, borsada küçük dalgalanmaları tespit ederek hisse alım satımında en uygun zamanı belirleyebiliyor. Yapay zekâ, her geçen gün tüm dünyada popülerlik kazanıyor. Giderek artan sayıda insan, yapay zekâ alanında uzmanlaşıyor. 2020 yılında Amerikan yapay zekâ girişimleri yaklaşık 38 milyar dolar fon topladı. Asya’daki firmalar ise 8 milyar dolar fon büyüklüğüne ulaştı.

 

YAPAY ZEKÂYLA ANTİBİYOTİK KEŞFİ

Aynı yılın başlarında MIT’ten (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) araştırmacılar, o zamana kadar bilinen tüm antibiyotiklere direnç gösteren bakterileri öldürebilen yeni bir antibiyotiğin keşfini duyurdular.

 

Yeni bir ilacın geliştirilmesi, araştırmacıların binlerce olası molekülle başlayarak, deneme yanılma ve tahmin yürüterek belli sayıda adaya indirip yıllarca süren çok pahalı ve özenli bir süreç yönetmeyi gerektirir. 

 

MIT bundan farklı bir şey yaptı ve yapay zekâyı işin içine kattı. Araştırmacılar, ilk olarak iki bin bilinen molekülden oluşan bir eğitim seti oluşturdular. Eğitim seti, her bir molekül hakkında atom ağırlığından, içerdiği bağ türleri ve bakteri çoğalmasını engelleme yeteneğine kadar değişen verileri kodladı. 

 

Yapay zekâ, bu eğitim setinden, antibakteriyel olduğu tahmin edilen moleküllerin özelliklerini öğrendi. Eğitim tamamlandığında, araştırmacılar yapay zekâya 61.000 molekül, FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi - U.S. Food and Drug Administration) onaylı ilaçlar ve doğal ürünlerden oluşan bir kütüphaneyi: yapay zekânın antibiyotik olarak etkili olacağını öngördüğü, bilinen hiçbir antibiyotiğe benzemeyen ve toksik olmayan molekülleri taraması talimatını verdiler. 61.000 molekül arasından sadece bir molekül bütün kriterleri karşıladı. Araştırmacılar bu yeni antibiyotiğe halicin adını verdiler. Uzmanlar, geleneksel Ar-Ge yöntemleriyle bu ilaca ulaşmanın mümkün ancak çok pahalı ve uzun süre alıcı olduğunu belirttiler. 

 

HASTALIK TEŞHİS SÜREÇLERİNDE YAPAY ZEKÂ…

Yapay zekâ teknikleri ile görüntü işleme ve tanıma konusunda çok ilerlemiş olan teknolojiler tıpta görüntüye dayalı teşhis uzmanlığına sahip radyoloji alanına giriyor. Daha da genelde, hastalık teşhis süreçlerinde yapay zekâ tekniklerinin çok daha hızlı ve doğru çalışan örneklerle radikal otomasyon olanaklarını tıp alanına sokabileceğine dair göstergeler çoğalıyor. Benzer biçimde hukuk konusunda geçmiş dava ve örnekleri inceleyerek hâkim ve avukatlara destek olacak yapay zekâ programları hukuk alanında danışman uzman sayısını azaltabilecek gibi görünüyor.

 

BELKİ DE İNSANLARIN ARAÇ KULLANMASI YASAKLANACAK

Yapay zekânın gelişimi, konunun uzmanlarının beklentilerinin gerisinde kalsa da durmaksızın devam etmekte. 2004 yılında bazı ekonomistler, otonom (sürücüsüz) otomobillerin yakın gelecekte mümkün olmadığını savunuyorlardı ancak hemen bir yıl sonra 2005 yılında Stanford Üniversitesi’nde tasarlanan bir otomobil, Savunma İleri Araştırma Projeleri Ajansı (DARPA) tarafından düzenlenen otonom araç yarışmasında 200 km den fazla yolu başarıyla katetti. On yıl sonra artık otonom araçların başarıları hakkında haberler çoğalmaya başladı. 

 

Bu gidişle büyük olasılıkla önümüzdeki 30 yılda insanların kullandığı araçlara rastlanmayacak ve hatta belki de insanların araç kullanmaları yasaklanacak.

Otonom araçlar yaygınlaştıktan sonra sıra kargo hizmetlerinin otomatikleşmesine gelecek. Amazon gibi şirketler tedarik zincirlerini otomatikleştirmek için yoğun şekilde çalışmaktalar. Çinli otonom sürüş girişimi Inceptio Teknoloji, kamyonlarının 100 milyon kilometreyi kazasız katettiğini ve bunun otonom sürüş uzun mesafe lojistik endüstrisi için bir rekor olduğunu belirtiyor. Yapay zekânın bilişsel yetenekleri,  (1999 yılında satranç, 2011 de Jeopardy, 2016 da Go oyunlarını kazandı) durumsal farkındalığı ve fiziksel becerileri arttıkça, otomatikleşecek işlerin listesi her geçen gün uzuyor. 

 

KARA MAYINLARINI YÜZDE 92 TAHMİN EDEBİLİYOR

Amerikan Hava Kuvvetleri Vista adı verilen yapay zekâ kontrollü bir F-16 savaş uçağı ile bir saatten fazla süren deneme uçuşu yapıldığını bu teknolojiyi kullanmamanın bir güvenlik riski oluşturduğunu belirtiyor. Yapay zekânın kara mayınlarının yerini yüzde 92’ye varan doğrulukla tahmin edebildiği söyleniyor. Google paylaştığı bir blog gönderisi ile Alphafold 3 yapay zekâ modelini tanıttı. Şimdiye kadar AlphaFold modelleri proteinlerin yapılarını tahmin ediyordu. Modelin yeni versiyonu AlphaFold3 ise proteinlerin ötesinde DNA, RNA ve ligand gibi yaşamın temel moleküllerinin karmaşık yapılarını ve etkileşimlerini tahmin etme konusundaki yeteneği ile öne çıkıyor. Yapay zekânın dünyamızda ne kadar devrim yarattığı, teknolojiyle ilgili medyada yer alan yayınların ölçeğinden açıkça görülüyor. Yeni bir analize göre dünya medyasında her 24 saniyede bir yapay zekâya ilişkin bir hikâye yayımlanıyor.

 

TEKNOLOJİK İŞSİZLİK…

Yapay zekânın önlenemez yürüyüşü, Herbert Simon’ın 1956 yılında “makineler gün gelecek insanları yaptığı her işi yapabilecekler” öngörüsünün haklılığını gösteriyor. 2045 yılına kadar makinelerin birçok işi yapabileceğine artık herkes inanıyor. Traktörlerin tarım üretiminde atların rolünü önce azaltıp sonra tamamen ortadan kaldırdığı gibi, üretimde insanların rolünün de giderek azalacağı kesin. Bankamatikten para çektiğimizde veya havaalanında kiosklarda check-in işlemi yaptığımızda teknolojinin insan emeğini nasıl işinden ettiğini görebiliriz. 

 

BOŞ ZAMAN ETKİNLİKLERİ ARTACAK!

Banka şubelerinin yakında personelinin yarısını işten çıkarabileceğini öngörülüyor. McKinsey Global kuruluşunun 2017 yılında hazırladığı bir rapora göre; küresel düzeyde otomasyona girebilecek etkinlikler toplam 15.8 trilyon ABD dolarlık ücrete karşılık 1.1 milyar tam zamanlı eş değer emekçiyi kapsıyor. Gerek ücret gerekse emekçi sayısı olarak bu miktarların yarısı Çin, Hindistan, ABD ve Japonya ekonomilerinde yer alıyor. Peki, o zaman bu insanlar ne yapacak? Tipik cevap: Boş zaman etkinlikleri artacak. Elbette ekonomik sistem, milyarlarca insanın boş kalması durumunda yeniden köklü bir yapılanmaya gereksinim duyacak. Belki de az sayıda varlıklı, çok sayıda devlet yardımları ile ayakta duran bir toplum yapısı ortaya çıkacak. Bu, eski Roma’nın çöküş döneminde işsiz kitleleri oyalamak amaçlı bedava ekmek ve sınırsız eğlence uygulaması olan “panem et cincenses” i hatırlatıyor. Bunun parlak bir gelecek olduğunu sanmıyorum. Bir işe yaramanın insan ruhu için gerekli olduğuna inanıyorum.

 

TANRI’NIN SÖZÜNÜ DİNLEMEMENİN SONUCU!

İncil’in Yaradılış Kitabı’nda ve Tevrat’ta anlatılan hikâyeyi herkes bilir. Tanrı, yarattığı Âdem ile Havva’yı cennete koyar ve onlara “Her şeyi yiyin ama iyilik ve kötülük bilgisini taşıyan yasak ağacın meyvesinden yemeyin.” der. Şeytan, Havva’yı kandırır meyveyi yedirir, Havva da Âdem’i aynı meyveyi yemesi için ikna eder. Bu olay, ikisinin de cennetten kovulmasına yol açar. Tanrı. Âdem’e “Meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için toprağı senin yüzünden lanetledim yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın, yaratılmış olduğun toprağa dönünceye kadar ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın.” der. Demek oluyor ki, bu hikâyeye göre geçimimizi sağlamak için çalışma ihtiyacımız, Tanrı’nın sözünü dinlememenin sonucudur.

 

İnsanların cennetten kovulmadan önce ve sonrasını düşünelim. Kovulmadan önce Âdem ile Havva, cennette tabiri caizse ekmek elden su gölden zaman geçirdiler. Maymunlardan daha iyi bir hayatları olduğu söylenemez. Yeryüzüne geldikten sonra çalışmak zorunda kaldılar. Çalışmak onları yaratıcı yaptı. Avlanmayı öğrendiler, ateşi, tekerleği keşfettiler, tarımı ve sonunda Sanayi Devrimi’ni gerçekleştirdiler. Bunların hepsi, insan uygarlığını dönüştüren, tarihin seyrini sonsuza dek değiştiren keşiflerdir. 

 

EVRENİN SIRLARI, ÇÖZÜLEMEYEN HASTALIKLARIN TEDAVİSİ…

Şimdi; yapay zekânın oluşturacağı yeni bir teknolojik dalganın yükselişi ile karşı karşıya kaldığımız bir anın eşiğinde duruyoruz. Bu ölçüde dönüştürücü potansiyeli olan teknolojilere daha önce tanık olmadık. Yapay zekâ ile evrenin sırlarını öğrenebilir, çözemediğimiz hastalıkları tedavi edebilir ve hayal gücünü zorlayan yeni sanat ve kültür biçimleri yaratabiliriz.

 

Bugün birçok işin makinelerle yapılacağı yeni bir teknoloji devrimi başlamak üzere. Ancak, işlerin tamamen otomatikleştirilmesinin ekonomik etkilerini çözmeyi başarsak bile, yaşam kalitesi üzerindeki sonuçları belirsizliğini korumaktadır. 

 

İŞ YAPMADAN İYİ BİR HAYATA SAHİP OLUNABİLİR Mİ?

Bugün karşı karşıya olduğumuz soru, iş yapmadan iyi bir hayata sahip olup olamayacağımızdır. Uzun vadede yapay zekânın, neredeyse tüm mevcut insan iş gücünü otomatikleştirmesi muhtemel. Bu sadece kamyon şoförlüğü gibi düşük beceri gerektiren işleri etkilemeyecek. Daha önce gördüğümüz gibi doktorlar, avukatlar ve muhasebeciler gibi yüksek nitelikli profesyoneller bile risk altında.

 

Tüm işleri makineler yapsa bize de bir düzenli gelir desteği sağlansa nasıl olur? Geçim derdi olmayan hayat pembe bir hayat olmaz mı? İş yoksa öğrenme ve beceri geliştirmeye de gerek olmaz. Öğrenmeyen ve becerisi olmayan ve bildiklerini gelecek nesillere aktaramayan, tamamen makinelere bağlı insanların hayat nasıl devam edecek? Yapay zekânın varlığında insanlığın kendini nasıl meşgul edeceği, günümüz toplumunun karşı karşıya olduğu en temel sorudur.

 Kaynak:

1-Prof. Kemal İnan ile söyleşi, Birikim Dergisi, Ocak 2019

2-Moshe Vardi, The future of work Pacific Standard, Haziran 2017

3-The age of AI E. Scmidt, H. Kissinger, D. Huttenlocher, 2021