TUĞÇE YAZGAN
UGM Eğitim Uzmanı
Yaşam boyu hem pozitif hem negatif duygular deneyimleriz. Burada önemli olan, duygumuzu iyi veya kötü olarak etiketlemeden onu yaşamaya izin vermek, bunu yaparken de gerçeklikten kopmamaktır. Duygusal sistemimizin verdiği bilgileri doğru bir şekilde algılayamazsak karar ve düşünce mekanizmamızda yanlışlıklar olması kaçınılmazlaşacaktır. Yanlış algılar kendimizi bilmemeyi, reddetmeyi, bastırmayı ve hatta kendimizi cezalandırmayı beraberinde getirecektir.
Dayanıklılık fizikte, “katı bir cismin özelliklerini kaybetmeden germe, basma ya da sıkıştırma gibi farklı etkilere karşı gösterdiği direnç” diye tanımlanıyor. “Katı bir cismin kuvvet uygulandığında şeklini değiştirmesine, kuvvet kaldırdığında eski şeklini tekrar almasına” ise esneklik deniyor. Örneğin, germe kuvveti uygulanan lastik esner ve boyu uzar; uygulama bırakıldığında eski haline döner. Ancak uygulanan kuvvet belli bir eşik değerini aşarsa, cismin esneklik özelliği kaybolur. Cisim ya şekli kalıcı olarak bozulur ya da parçalanır. Özetle “dayanıklılık”, üzerine kuvvet uygulanan katı bir cismin “esnekliği bozulmadan ya da parçalanmadan” ne kadar dayanabildiğidir. Her ne kadar fiziğe ait bir kavram olsa da, dayanıklılık kavramıyla artık psikolojik alanda da sık sık karşılaşmaktayız.
HAYATLARI DEĞİŞTİREN DURUMLARA ZAMANLA UYUM SAĞLAMA
Depremler, salgın hastalıklar, sevilen birinin kaybedilmesi, işten çıkarılma ve benzer sarsıcı olaylar zorlu hayat tecrübeleridir. Birçok kişi bu tür olaylar karşısında yoğun duygular yaşamakta veya farklı tepkiler gösterebilmektedir. Kişiler “bu tür stres yükleyici olaylar sebebiyle” hayatlarının değiştiği durumlara zamanla uyum sağlayabilmektedir. Bu uyumun gerçekleşmesindeki en temel faktör, “kişilerin birtakım adımlar atmasını gerekli kılan, çaba ve zaman gerektiren” bir süreç olan “psikolojik dayanıklılık” olgusudur.1 İngilizcede “resilience” sözcüğüyle ifade edilen bu kavram, Türkçeye “psikolojik sağlamlık” ya da “duygusal dayanıklılık” diye çevrilmiştir. Psikolojik dayanıklılık aynı zamanda “uyum sağlama becerisini sağlayan” önemli bir yetkinliktir.
DUYGUSAL FARKINDALIĞIN GELİŞMESİ SON DERECE ÖNEMLİ
Günümüz dünyası belirsizliklerle dolu. Her yeni değişiklik hayatımıza beraberinde bir stres de getiriyor. İşte bu stres faktörlerine karşı hayatta kalma stratejilerimiz ön plana çıkıyor. Çünkü insanlık tarihi boyunca hepimizin tek bir amacı var: Hayatta kalmak. Tarihin ilk çağlarında bu durum “yırtıcı bir hayvanın saldırısından kurtulmak” iken; günümüz dünyasında kimimiz için yeni bir iş arama sürecidir, kimimiz için ise yeniden sağlığa kavuşmaktır. Zorlu süreçlerde “duruma uyum sağlayabilme ve ona uygun davranabilme becerimiz” bizi hayatta tutuyor. Bu noktada “zorluklarla başa çıkabilmek ve dayanıklılığımızı sürdürülebilir kılmak için” duygusal farkındalığımızın gelişmesi son derece önemli.
“EN KÖTÜ OLASILIKLA NE OLABİLİR?” DİYE DÜŞÜNÜLDÜĞÜNDE…
Duygusal farkındalık, “duygunun yaşanması ve o andaki duyguya dair bilgi sahibi olunmasıyla” ilgilidir. Stresli bir durumla karşı karşıya kalındığı anda, “korku, öfke, üzüntü ve kaygı gibi duygulardan hangisiyle temas edildiğinin tanımlanabilmesi” önemlidir. Bazen duygular durumları olduğundan farklı algılamamıza sebep olabilir. Pozitif ve negatif duygular beynin farklı bölgelerinde işlenerek farklı yoğunluklarda tetiklenir. Olumlu duyguların etkisi daha kısa sürerken, olumsuz duygular yoğun yaşanmaya ve kalıcı olmaya daha eğilimlidir.
“En kötü olasılıkla ne olabilir?” diye düşünüldüğünde, bu durumla başa çıkılabilme derecesine ilişkin yeni ve daha gerçekçi bir bakış açısı da edinilir. Bu sayede duygularımızı düzenleyebilir, zorluklar karşısında sarsılmadan durabilir ve gerçeklikle ilişkimizi koruyabiliriz.
İYİ VEYA KÖTÜ ETİKETLEMEDEN DUYGUYU YAŞAMAK…
Yaşam boyu hem pozitif hem negatif duygular deneyimleriz. Burada önemli olan, duygumuzu iyi veya kötü olarak etiketlemeden onu yaşamaya izin vermek, bunu yaparken de gerçeklikten kopmamaktır. Duygusal sistemimizin verdiği bilgileri doğru bir şekilde algılayamazsak karar ve düşünce mekanizmamızda yanlışlıklar olması kaçınılmazlaşacaktır. Yanlış algılar kendimizi bilmemeyi, reddetmeyi, bastırmayı ve hatta kendimizi cezalandırmayı beraberinde getirecektir.
DUYGULARI ANLAMAK VE YÖNETMEK…
Diğer yandan, psikolojik dayanıklılık, hayatın zorluklarıyla başa çıkarken olumlu bir bakış açısı geliştirmek, kendine güvenmeyi sürdürmek ve hatadan dersler çıkarabilmek gibi özellikleri içerir. Duyguları anlamak, yönetmek ve başkalarıyla ilişki kurmak, başarıya giden yolda kritik bir rol oynar. Güçlü duygu düzenleme becerisine sahip bir kişi, stresli bir iş ortamında bile sakin kalabilir ve doğru kararlar verebilir.
HANGİ ÖZELLİKLER BİZİ DAYANIKLI KILAR?
Psikolojik dayanıklılık ve duygusal farkındalık, zamanla geliştirilebilen becerilerdir. Bu konuyla ilgili bir araştırmada “Hangi özellikler bizi dayanıklı kılar?” sorusuna cevaben şu 7 anahtar beceri dile getiriliyor:
-Var olan durumu kabul etmek,
-Olduğundan farklı duygularla gerçekliği bozmamak,
-Eylemlerimizin sorumluluğunu almak,
-Sosyal ilişkilerimizi geliştirmek,
-Olaylar karşısında çözüm odaklı davranabilmek,
-Gelecek odaklı olmak,
-Kendi hayatımıza etkimizin yüksek olduğuna dair inanca sahip olmak.
Bu anahtar becerilerle duygularımız, düşüncelerimiz ve davranışlarımız üzerinde derinlemesine düşünerek kendimizi daha iyi anlayabilir; dayanıklılığımızı ve farkındalığımızı engelleyen kalıpları ortaya çıkarabiliriz.
Sonuç olarak, “psikolojik dayanıklılık” ve “duygusal farkındalık”, iyi oluş halimize önemli ölçüde katkıda bulunan iç içe geçmiş yapılardır. Bu faktörlerin önemini anlayarak ve onları aktif olarak geliştirerek, zorluklarla başa çıkma, duyguları etkili bir şekilde düzenleme ve “dengeli ve tatmin edici” bir yaşam sürdürme becerilerimizi geliştirebiliriz.
Dipnot:
1Yetişkinler için Psikolojik Dayanıklılık Ölçeği’nin Güvenilirlik ve Geçerlilik Çalışması. (2011, 2,22). Türk Psikiyatri Dergisi, s. 105.