Küresel enerji değişimi gelişmekte olan ülkeler için çeşitli fırsatlar ve riskler getiriyor.
Küresel enerji dönüşümü, maden zengini ülkelere sanayilerini güçlendirme ve ekonomilerini çeşitlendirme şansı sunarken, aynı zamanda emtia bağımlılıklarını derinleştirme riski de taşıyor. Bu kapsamda;
- Lityum, kobalt ve bakır gibi kritik enerji geçiş minerallerine olan talep 2030 yılına kadar neredeyse dört kat artabilir.
- Birçok gelişmekte olan ülke bu madenlere sahiptir ancak değer katmak için gereken işleme kapasitesinden yoksundur.
- Emtia bağımlılığı, gelişmekte olan küçük ada devletlerinin yüzde 66'sını, en az gelişmiş ülkelerin yüzde 83'ünü ve denize kıyısı olmayan gelişmekte olan ülkelerin yüzde 85'ini etkilemektedir.
İklim acil durumu yoğunlaştıkça, güneş panelleri, rüzgâr türbinleri ve elektrikli araçlar (EV) gibi yenilenebilir enerji teknolojileri için kritik öneme sahip minerallere olan talep de artmaktadır. Uluslararası Enerji Ajansı'nın verilerine dayanan BM Ticaret ve Kalkınma (UNCTAD) raporu, 2050 yılına kadar lityum talebinin yüzde 1.500'ün üzerinde artabileceğini, nikel kobalt ve bakır için de benzer artışlar olabileceğini göstermektedir. Dolaysıyla artan talep, kritik enerji geçiş mineralleri bakımından zengin ve gelişmekte olan ülkeler için, özellikle de emtia bağımlılığıyla (bir ülkenin ticari ihracat gelirinin yüzde 60 veya daha fazlasının hammaddelerden gelmesi) boğuşan ülkeler açısından, önemli fırsatlar ve zorluklar ortaya çıkarmaktadır.
Bu tür bir bağımlılık ekonomik kalkınmayı engellemekte ve Sahra altı Afrika, Güney Amerika, Pasifik ve Orta Doğu'daki eşitsizlikleri ve kırılganlıkları sürdürmektedir. Şu anda 95 gelişmekte olan ülkeyi, yani BM üyelerinin neredeyse yarısını etkilemektedir. 2021'de ise, düşük insani gelişime sahip olarak sınıflandırılan 32 ülkeden 29'u da emtiaya bağımlıydı.
Konuya dair BM Ticaret ve Kalkınma Genel Sekreteri Rebeca Grynspan ise, “Emtia ve emtia bağımlılığı, ticaret ve kalkınmanın geçmişinin ve özellikle de geleceğinin merkezinde yer alan konulardır” ifadelerine yer verdi.
Kritik maden projelerinde 225 milyar dolarlık yatırım açığı
Kritik enerji dönüşümü minerallerine yapılan küresel yatırımlar, artan talebe ayak uyduramamaktadır. Ayrıca mevcut üretim seviyeleri de Paris Anlaşması doğrultusunda küresel ısınmanın 1,5°C ile sınırlandırılması için gereken ihtiyaçları karşılamakta yetersiz kalmaktadır.
Bu bağlamda BM Ticaret ve Kalkınma Birimi, dünya genelinde 39 milyar dolar değerinde 110 yeni madencilik projesi tespit etmiş olup, gelişmekte olan ülkelerdeki 60 projeye 22 milyar dolar yatırım yapmıştır. Ancak 2030 net sıfır emisyon hedeflerine ulaşmak için sektörün yaklaşık 80 yeni bakır madenine, 70'er yeni lityum ve nikel madenine ve 30 yeni kobalt madenine ihtiyacı olabilir. Bu çerçevede 2022-2030 yılları arasında ihtiyaç duyulan yatırım miktarı 360 milyar ila 450 milyar dolar arasında değişmekte olup, potansiyel olarak 180 milyar ila 270 milyar dolarlık bir boşluk bırakmaktadır. En önemli eksiklikler bakır ve nikelde olup, toplam açığın sırasıyla yüzde 36 ve yüzde 16'sını oluşturmaktadır.
Maden zengini gelişmekte olan ülkelerin yerel olarak değer katması gerekiyor
İhtiyaç duyulan yeni kritik minarel madenciliği projeleri, özellikle Afrika'daki birçok gelişmekte olan ülke için fırsatlar sunuyor. Kıta, elektrikli araçlar için gerekli olanların yüzde 19'u da dahil olmak üzere, enerji dönüşümü için gerekli olan bir düzine metal için dünya rezervlerinin beşte birinden fazlasına sahiptir.
Ancak maden zenginliklerinden tam anlamıyla faydalanabilmek için gelişmekte olan ülkelerin sadece ham maden tedarik etmenin ötesine geçmesi ve değer zincirlerinde ilerlemesi gerekmektedir. Bu kapsamda BM Ticaret ve Kalkınma Birimi tarafından hazırlanan elektrikli araç tedarik zincirlerine ilişkin analiz, Afrika veya Latin Amerika'dan hiçbir ülkenin şu anda katot veya batarya malzemesi üretiminde veya ticaretinde önemli bir oyuncu olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.
Küresel destek, emtia bağımlılığının geçmişteki tuzaklarından kaçınmanın anahtarıdır
Sanayi sektörlerini güçlendirmek, ekonomilerini çeşitlendirmek ve küresel ekonomideki rollerini yeniden tanımlamak için, kritik enerji geçiş mineralleri bakımından zengin gelişmekte olan ülkeler, emtia bağımlılığının geçmişteki tuzaklarından kaçınmalıdır.
Aksi takdirde, bu madenlere yönelik talepteki artış, emtia bağımlılıklarını daha da güçlendirebilir, yerel topluluklar ve işletmeler için faydalar ulaşılmaz kalırken, ekonomik kırılganlıkları daha da kötüleştirebilir.
Bu anlamda BM Ticaret ve Kalkınma Örgütü, yerel sanayileri desteklemek ve gelişmekte olan ülkelerdeki yerel firmaların yenilenebilir enerji bileşenlerinin değer zincirine daha iyi katılmalarını sağlamak için daha sürdürülebilir ve şeffaf madencilik sözleşmelerini ve arama ruhsatlarını savunmaktadır. Örgüt, ihtiyaç duyulan yatırımlara ve teknolojiye erişimlerinin sağlanmasında küresel desteğin hayati rolünü vurgulamaktadır. Örneğin BM, enerji dönüşümü için ihtiyaç duyulan madenlerin adil ve sürdürülebilir üretimi ve ticaretine yönelik ilkelerin oluşturulmasında kilit bir rol oynamaktadır.
Bu kapsamda BM Ticaret ve Kalkınma ve BM Genel Sekreteri António Guterres, COP28 iklim zirvesinde kurulan ve 26 Nisan'da başlatılan Kritik Enerji Dönüşümü Mineralleri Paneli' ne bu sektörün ticaret ve kalkınma yönlerine ilişkin analizler sağlamaktadır.
Konuya dair BM Ticaret ve Kalkınma Genel Sekreteri Rebeca Grynspan ise, “Ticaret rejimimizi güncellemek, yapısal çeşitlendirmeyi teşvik etmek ve emtia bağımlılığının gidişatını tamamen tersine çevirmek için bu yeni emtiadan yararlanma fırsatı var” değerlendirmesinde bulundu.