Medya

UGM Kurumsal İletişim Direktörümüz Sami Altınkaya'nın " Türkiye’nin çıkış yolu " başlıklı yazısı, 16.11.2020 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayınlandı.

UGM Kurumsal İletişim Direktörümüz Sami Altınkaya'nın " Türkiye’nin çıkış yolu " başlıklı yazısı, 16.11.2020 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayınlandı.

Türkiye’nin çıkış yolu

Yerli ve millilik önce beyinlerde başlar. Sadece söylemde değil, eylemde kendini gösterir. Gelecek nesilleri emanet edeceğiniz çocuklarınızı bu bilinçle eğitmezseniz, yüzde 100 size ait ürün ve hizmetleri üretemezsiniz.

Japonya’da çocuklar okula başlamadan önce, teknoloji harikası hızlı trenlerle Hiroşima ve Nagazaki’ye götürülüyor. ABD’nin atom bombası ile yerle bir ettiği ve etkilerinin görüldüğü bu şehirler öğrencilere gezdiriliyor. Ülkenin başına gelenler ve nasıl yeniden inşa ettiklerini çocuklarına anlatıyorlar. Sonra da teknoloji üreten fabrikalarına götürüyorlar. Çocuklar bu bilinçle okula başlıyor. İşte o zaman sadece üreten değil, katma değerli üreten bir nesil ortaya çıkıyor. Ekonomik bağımsızlığın ne kadar önemli olduğunu anlaşılıyor. Yüzde 100 yerli ve milli olmak demek ki eğitimden geçiyor. Japonlar o yüzden akıl terini çalıştırmayı başardı. Alın terini akıl terine böyle dönüştürdü. Markalarını yarattı ve dünyaya sattı. Aynı şeyi Güney Koreliler yaptı. Çinliler yapmaya devam ediyor.

Dünyanın en büyük ekonomisine sahip olabilmek için yerli üretimin önemini anlayan Trump yönetimi yurt dışındaki şirketlerine gelin ABD’de üretimlerinizi yapın yoksa size bunları sattırmam diyerek, ülkede işsizlik oranını tarihin en düşük sevilerine çekmeyi başardı.

Devlet melek yatırımcı olmalı

Türkiye’nin zamanı daha fazla ıskalamaması için acilen teknolojiye yatırım yapması ve her şeye rağmen girişim evlerinde inovatif fikirleri olan gençlere el uzatması lazım. Devlet en büyük melek yatırımcı benim demeli ve teknoloji yatırımlarına bizzat destek olmalıdır. Teknoloji yatırımı yapan kişileri bürokrasi ile yıldırmamalı. Onların yurt dışına çıkışına meydan vermemelidir.

Akıl teriyle para kazanmak için uygun iklimin olması gerekiyor. Hava durumundan bahsetmiyorum. Girişimcilik iklimini söylüyorum.

Akıl teri ile para kazanmazsak ülke olarak sömürülmeye devam edeceğiz. Bunu engellemek için, kimsenin düşünmediğini düşünüp proje yapmak gerekir. Ya da var olan bir işi hızlandırmak veya geliştirmelidir. Burada da bir üretim vardır. Kas gücüyle değil, akıl gücüyle yapılan bu üretim için sağlam kafaların olması ilk şarttır. Beynin protein başta olmak üzere dengeli beslenmesi gerekir. Şimdi soruyorum size gençlerimiz dengeli besleniyor mu? Hamur ve nişasta ağırlıklı beslenen gençlerin beyni akıl terini üretmek için hazır mı?

Gençlerimiz spor yaparak vücutlarındaki toksini ve yağları atabiliyor mu? Yoksa internet başında elinde telefon önlerinde yağlı ve zararlı yiyecek ve içeceklerle beyin hücreleri uyuşuyor mu?

Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur

İnsanın bedeni bitikse o kafadan ne hayır beklenir ki?

Peki ya ailelerin çocuklarına bana icat çıkarma, nereden çıktı şimdi bu iş, boş işler bunlar kendine sigortalı bir iş bul dedikleri bir ortamda, yeni girişim projelerinin yeşermesi mümkün mü?

Kendini melek yatırımcı diye tanıtan, tek derdi reklam yapmak ve girişimciye verdiği parayı vergiden düşmek olan iş insanlarının bu desteğinin başarılı olma şansı var mı?

Girişimcilik iklimi için düşündüğünü korkmadan söyleyebilmek, aykırı fikirlerin yadırganmadığını söylemek mümkün mü?

Kocaman bir HAYIR! Peki, bu hayırı hayra çevirmek mümkün mü? EVET! Peki nasıl? Daha fazla demokrasi ve eğitimle bunu sağlayabiliriz.

Girişimcilik ikliminin oluşabilmesi için demokrasinin toplumun her kesiminde tam olarak uygulanması gerekir. Sözde değil özde demokrat olmak ailede başlar. Sen bilmezsin ya da ne anlarsın demeden çocuklarımızın yaratıcı zekalarını köreltmezsek, genç yaşlarında onlar da akıl terinden para kazanır.

Düşünce özgürlüğü olmadan iyi fikirler çıkamaz

Okullarda katılımcı ve eleştiriye açık bir eğitim sistemi ile çocuklarımızı yetiştirmeliyiz. Onlara dünya insanlarıyla entegre olacak şekilde eğitim verirsek, dünyanın her yerine ürünlerimizi satarız. Her şeyin başı ezbere dayalı olmayan, uygulamalı bir eğitim politikasıdır. Eğitimi bir hükümet politikası olarak görmeyip, çağa ve zamana göre yeniliklere açık devlet politikası haline getirirsek, gençlerimizin aklı para eder. Bilim ve teknoloji eğitimde belirleyici olmalıdır.

Dünyada güçlü olmak için ekonominizin güçlü olması gerekir. Ekonomisi güçlü olan başta Amerika Birleşik Devletleri, Çin ve Almanya gibi ülkeler dış tehditlere maruz kalmazlar. Ama ekonominiz kırılgan ve zayıfsa o zaman dış güçler sizin üstünüzde her türlü oyunu oynamaya çekinmez.

Hiçbir dış güç sizin fen lisesi ya da meslek lisesi açmanıza engel olamaz. Matematikte ve fende OECD verilerine göre ellinci sıralarda olmamızın sebebi dış güçler değildir. Matematik ve fende çocuklarımızı yetiştirmezsek nasıl akıl terinden para kazanacağız? Meslek lisesi memleket meselesi deyip, aranan insan yetiştirmek tek çıkış yolumuz.

Güzel fikirler, düşüncenin özgür olduğu ve eğitim sisteminin bu düşüncenin geliştirmesine fırsat verdiği bir iklimde proje haline gelir.

Bunları yaparsak Türkiye’den milyar dolarlık projeler çıkar mı? EVET!

Mithat Hoca’nın ardından

Sözün bittiği yerdeyiz. Üniversite’den hocamı, ekonomi ve siyasetteki akıl hocamı, sabahları kahve arkadaşımı, televizyondaki partnerimi, yeri geldiğinde ağabeylik yapan, yeri geldiğinde ise baba gibi davranan sevgili Mithat Melen hocamı kaybettim. Hakkında söylenecek çok şey var. İyi insan kalmayı başaran Mithat Hoca, doğru bildiğini sakınmayan bir adamdı. O yüzden siyasette kalıcı olamadı. Yalan söylemedi. Her zaman ülke menfaatlerini önde tuttuğu için de servet sahibi olamadı. Mütevazı bir hayat sürdü. Rahmetli babası Ferit Melen’den gördüğü gibi yaşadı. Liberal ekonomiyi savundu. Atatürk’e ve kuruluş değerlerine bağlı bir Atatürk milliyetçisiydi. Vanlı Mithat Hoca, akşamın geç saatlerinde bile yanında koruması olmadan dolaşabilen, her siyasi görüşten insanla sohbet edebilen ender insanlardan biriydi. O siyaseti ve politikayı meslek olarak görenlerden olmadı. Mithat Melen aslında Türkiye mozayiğiydi. MHP’den İstanbul milletvekili olup da Van’da HDP’lilerin sevgi ve saygısını kazanan tek isimdi. Maalesef COVID-19 virüsüne yenik düştü ve tecrübelerine en çok ihtiyaç duyduğumuz bugün kaybettik. 53 yıllık Hadiye’sini geride bıraktı. Bir yıldır hastanelerde eşini tedavi ettirmek için ilerleyen yaşına rağmen koşturdu. Bu sırada virüsü kaptı ve aramızdan ayrıldı. En çok vasatlıktan şikayet ederdi. Liyakat sahibi kişilerin iş başına gelmesini isterdi. Vasat insanların ülkeyi geriye götürdüğünü söylerdi. Kurumların başında vasat kişiler olduğunda, onların da yanlarına vasatları aldığını ve derlenemediğini vurgulardı. Cehalete karşı başarılı olamadığımız için üzülüyordu. Dinin devlet işlerine ve siyasete alet edilmesi Mithat hocayı endişelendiriyordu. Babası Ferit Bey Maliye Bakanı’yken, bir kış günü otobüs durağında beklediğini, babasının durağın önünden geçerken makam arabasının camını açıp "oğlum pardesunun önünü sıkı kapat ve hastalanma" deyip gittiğini anlattığında, gözlerinde ne hale geldik bakışları vardı. Devlet terbiyesi almış bu güzel insan maalesef tecrübeleriyle birlikte toprak olup gitti. Bir pazar günü bir manga polis ve sevdiklerinin gözyaşları arasında ebediyete intikal etti. Düşüncelerini her platformda tekrarlamaya devam edeceğiz sevgili hocam. Hadiye’ne de vasiyet ettiğin gibi iyi bakacağız. Gözün arkada kalmasın.