Medya

UGM Kurumsal İletişim Direktörümüz Sami Altınkaya'nın " Dünyada neler oluyor? " başlıklı yazısı, 19.10.2020 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayınlandı.

UGM Kurumsal İletişim Direktörümüz Sami Altınkaya'nın " Dünyada neler oluyor? " başlıklı yazısı, 19.10.2020 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayınlandı.

Dünya enteresan hale geldi. Komünist Çin sınırlarını açtı ve serbest piyasa kurallarına göre ticaret yapmaya başladı. Devletin gözetiminde ama dünya ile uyum içinde ticaret yaparak yeni bir model uyguluyor. Kapitalist ABD göçmen karşıtı politikalar ve Amerikan yatırımcısını ve üreticisini ayakta tutmak için ithalata yüksek vergiler getirdi. Zaten ABD’ye mal satmak zor, şimdi daha da zorlaştı.

Çin “Bir Kuşak Bir Yol” projesi ile Pekin’den Londra’ya 12 günde malını satmak için dünyanın parasını harcamaya devam ediyor. Pire Limanı’nı satın aldı. Yunanistan ve İtalya ile ticaret anlaşmaları yaptı. Pire ve Sofya’da depolama alanları kurmaya devam ediyor. Bakü’de bir depolama alanı kuruyor. Konteynerleri taşıyacak özel trenler ve tren yolları yapıyor. Yani dünyada enteresan şeyler oluyor.

Türkiye’nin de kurucuları arasında bulunan uluslararası para fonu IMF politika değişikliğine gitti. Eskiden sosyal yardımların kısılmasını isterken son aldığı kararla ülkelerin sosyal politikalarını artırmaları gerektiğini açıkladı. IMF sosyal demokrat açıklamalarıyla şaşırttı. Devletin halkının refahını artıracak harcamalar yapmasının bu dönemde yerinde olacağını söyledi. Demek ki sosyal patlamaların olabileceği ve bunun de ülkelerde daha büyük sorunlar yaşatacağını gördü.

Şimdi bunu yazınca IMF’ci mi oldu diyenler olabilir. Ben şucu bucu değilim sevgili dostlar. Ben ülke menfaatlerine bakarım. Uluslararası ilişkilerde daimi dost ve düşman olmaz. Yurt dışından para bulmanız gerekiyorsa ve IMF’nin vereceği paranın faizi, diğer fonlardan düşükse IMF’den para alalım diyebilmek lazım.

Borcunuzu nasıl va hangi şartlarda aldığınız önemli. Dolar basacak halimiz de olmadığına ve yabancı sermaye güven endeksimiz düşük olduğu için bize borç vermediğine göre IMF’ye gitmekten korkmayacaksınız. Ya da ülke de hukuku ve güveni tesis edip dünyaya yatırım yapılabilir bir ülke olduğunuz algısını yaratmalısınız. Öyle olursa dışardan düşük faizli kredi bulabilirsiniz. Ama bu bugünden yarına olacak bir şey değildir.

Dünya penceresinden bakınca gördüğüm bu manzaradan sonra, bankacılık sektörünün duayen ismi Turgut Boz ile sohbet ederken söyledikleri beni düşündürdü.

Uzun yıllar Türkiye’de KOBİ bankacılığı konusunda önemli projelere imza atan Turgut Boz, hem çok okuyan hem de çok gezen bir bankacıdır. 20 yıldan fazla Anadolu ‘da KOBİ’lere sadece para vermek için değil, akıl vermek için de çabalayan Turgut Boz, bankacılık sektörüne danışman bankacılık anlayışını da yerleştiren isim olmuştur. Türkiye’nin şehirlerini ve sanayilerini inceleyip, KOBİ Akademileri düzenleyen usta bankacının üretime verdiği destekle KOBİ’lerin gönlünde ayrı bir yeri vardır. Beş yıl önce temelini attığı ve KOBİ’lerin dünyaya daha kolay ve hızlı mal satabilmeleri için kurduğu dış ticaret portalı, Turgut Boz’un vizyonunu ortaya koyuyor.

Dünyanın hızla değiştiğini gören ve geleceği yakalamak için projeler üreten Turgut üstadın son okuduğu kitabı sizlerle paylaşmak istedim.

Nikolai Kondratiev adında genç bir Rus ekonomist kapital ülkelere yönelik bir tespitte bulunuyor. Onun için buna Kondratiev Waves deniyor.

Cycle ı dört aşamaya ayırıyor.

Birinci aşama ilkbahar; 25 yıl sürüyor. İnovasyon, yeni uygulamalar, yeni teknolojilerin dönemi ve bu durum büyük bir servet zenginliği getiriyor.

İkinci aşama yaz; 5 yıl sürüyor. Ekonomi pik yapıyor, aşırı üretim var. Kaynak sıkıntısına neden olunuyor, maliyet artışı ve düşük karlılık dönemi. Ekonomi biraz yavaşlıyor.

Üçüncü aşama sonbahar; 10 yıl sürüyor. Bu Cycle-in ilk resesyonu ekonomi stable hale geliyor, düşük enflasyon, ekonomik görünüm iyi gözüktüğünden bireyler daha fazla borçlanıyor.

Dördüncü aşama kış; 18 yıl sürüyor. Resesyon dönemi, özellikle ilk 3 yılı borçluluk içinde yüzen birey ve firmalar, iflaslar, istikrarsız bir dönem. Kalan 15 yılında düşük büyüme görülüyor. Sonrasında tekrar ilkbahar dönemine giriliyor.

Bu durumda analizi sizlere bırakıyorum.

Kitap 2008 yılında finansal kriz sonrasında yazılmış. Üzerinden 12 yıl geçmesine rağmen güncelliğini kaybetmemiş be bugünü de çok iyi anlatıyor.

İnsanın en büyük zenginliği değerli bilgi ve bu bilgiye sahip olan bilgili insanlar.

Ülkeleri yönetenler de bilgili insanlardan oluşan kadrolarla iş yaparsa başarılı olur. Tarih, sosyoloji, felsefe, coğrafya, matematik ve buna benzer bilim dallarında konusunda iyi yetişmiş kişilerden oluşan bir ekiple ülkeyi yönetirseniz hata yapmazsınız. Haklı olduğunuz konularda haksız çıkmazsınız.

Türkiye uluslararası antlaşmalardan doğan haklarını iyi bilir ve kullanırsa dış politikada yanlış hamleler yapılmaz. Bugün Akdeniz başta Yunanistan ile yaşanan kriz ancak bu şekilde atlatılır. Ya da bizim için kriz olmayan bir konuyu yok saymak da bir çözümdür. Uluslararası ilişkilerde bu da bir politikadır. Bırakın kendi krizlerinde boğulsunlar.

Siz devlet ciddiyetiyle uluslararası anlaşmalardan doğan haklarınızı dünyaya ilan edersiniz. Buna taraf olan ülkelere önceden bildirirsiniz. Antlaşmaların ihlali halinde gereğinin yapılacağını açıklarsınız. Son sözünüzü söylersiniz. Diploması bunu gerektirir. 1937 yılında Hatay savaş yapmadan bu şekilde alınmıştır. Karşı taraf buna uymazsa sizin gereğini yapacağınıza inanması lazım. O yüzden bir kere açıklama yapılır ve bir daha da bir söz edilmez. İşte o zaman karşı taraf sizin ciddiyetinizi görür ve ona göre adım atar.

Barış için güçlü bir ordu yetmez. Aynı zamanda güçlü bir dış politika ve devlet yönetimi de barışın kalıcı olması için caydırıcı bir güçtür. Devlet kadrolarla yönetilir. Bu da işini iyi yapan, bilgi ve öngörü sahibi, aklını üretmek için kullanan, dünyayı iyi okuyabilen, vasat olmayan insanlardan oluşması gerekir.

Eğer bunu tesis edebilirseniz hiçbir dış güç size bırakınız tehdit olmayı bunu düşünemez bile.

Yazmaktan usandım ama...

Ordino diye diye bir yılı geride bıraktık. Sonuç başladığımız yerdeyiz. Şimdi Ticaret Bakanlığı yetkilileri daha ne yapayım diyebilir. Meclisimiz ve Cumhurbaşkanımız kanun çıkartır. Devletin memurları bu kararları uygulamakta isteksiz davranırsa ne olur. Danıştay karar verir ve gümrüklerde yıllardır alınan ordino masrafının artık alınamayacağına hükmeder. Ama gümrüklerde buna uyulmazsa bunun adı nedir? Devlet olarak karar alacaksınız ama görevlileriniz işlerini yapmayacak. Marifet karar almak değil, alınan kararları uygulamaktır. Dış ticaret yapan şirketler birer birer acenteleri, yıllardır aldıkları haksız kazanç için mahkemeye vermeye başladı. Danıştay’ın verdiği karar ve kazanılan emsal davalar dış ticaret yapan firmaları cesaretlendirdi. Şimdi de ordino ya da yük teslim belgesi yerine başka isimlerle tüccardan para alma yoluna gidiliyor. Acente dernekleri maalesef bu işte milyarlarca doların yurt dışına çıkmasına aracılık ediyor. Bunu rakamlarla daha önceki yazımda dile getirdim. Hiçbir Allah’ın kulu ne oluyor, bu böyle değil demiyor. Çünkü limanlardaki maliyetler ortada. Bakınız geçmiş yazılarıma. Türkiye’de dış ticaret yapmak çok pahalı. Paranın yanında zaman da kaybediyoruz. Bu tempoyla ithalat ve ihracat yapmaya devam edersek, binlerce kilometre uzaktaki Çin malını bizden daha kısa zamanda Avrupa’ya götürecek. Millet kuşak yollarla mesafeleri kısaltırken, biz bu maliyetlere dış ticaret hedeflerimizi tutturamayız. Türkiye’nin parasını deniz gibi görenlere dur demenin zamanı geldi de geçiyor.