BİR BİLENE SORDUK

UKRAYNA-TÜRKİYE SAVAŞI VE TÜRKİYE EKONOMİSİ…

Halil İbrahim  PİŞKİN

UGM Yönetim Kurulu Üyesi

Covid-19 pandemisi sürecinde toplu bağışıklık yaklaşımının göreceli olarak başarı sağlamasıyla küresel ekonomide geleceğe yönelik iyimserlik artmaktaydı. Ancak Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle başlayan savaş, bölge ekonomilerini de küresel ekonomiyi de derin bir şekilde etkilemeye başladı. Küresel sistemde bir devlet savaşta fiilen yer almasa bile savaş halinin yarattığı olumsuz koşulların sıkıntısını yaşıyor.

 

YILLARDIR GÖRÜLMEYEN YÜKSEK ENFLASYON ORANLARI…

Küresel ölçekte ortaya çıkan arz yanlısı gelişmeler sonucunda başta ABD ve AB olmak üzere tüm ülkelerde uzun yıllardır görülmeyen yüksek enflasyon oranları oluştu. Enerji ve emtia fiyatlarındaki sürmekte olan artışlar küresel enflasyonu daha da beslemekte. FED ve ECB son dönemde başlattıkları para politikasındaki sıkılaştırma adımlarıyla resesyon ve stagflasyon riskini yöneterek, enflasyonu kabul edilebilir oranlara çekmeyi planlıyorlar. Bu durum ABD dolarının güvenli liman olarak değer kazanmasına, gelişmiş ülke tahvillerine talebin artmasına ve kısa vadeli faiz oranlarının yükselmesine yol açıyor. Bu gelişmeler Türkiye gibi gelişen ülke para birimleri üzerinde değer kaybı baskısı yaratıyor.

 

UZUN SÜRECEK TAHIL TEDARİKİ SIKINTISI YAŞANABİLİR

Savaşın diğer bir önemli etkisi ise yarattığı gıda krizi oldu. Deyim yerindeyse “dünyanın ekmek sepeti” olarak tanımlanabilecek Rusya ve Ukrayna küresel çapta buğdayın yaklaşık yüzde 30’unu, mısır tedarikinin yüzde 80’ini karşılıyor. Mısır, Lübnan, Pakistan, İran ve ihtiyaçlarını karşılayacak kadar tahıl üretemeyen birçok az gelişmiş ve gelişmekte olan ülke, gıda krizi tehdidi altında bulunuyor. Savaş koşulları nedeniyle Ukrayna’daki tarlaların yüzde 20 ila yüzde 30’unun 2022/23 sezonunda ekilemeyeceği de göz önüne alındığında, dünyanın uzun sürecek tahıl tedariki sıkıntısı yaşayacağı aşikardır.

 

FİNANSMAN AÇIĞININ FONLANMASI RİSK ALTINDA…

Bu savaş 2022’ye yüksek enflasyon ve cari açık riskiyle giren Türkiye’yi sadece siyaseten değil ekonomik açıdan da çok olumsuz şekilde etkiliyor. Hâlihazırda uygulanan para politikası yüksek enflasyona yol açıyor, cari açık artmaya devam ediyor. Liradaki değer kaybını engellemek adına sınırlı sermaye kontrolü olarak nitelendirilebilecek zorlayıcı tedbirler uygulanıyor. 840 puanı aşan ülke risk primi, finansman açığının öngörülebilir bir şekilde fonlanmasını ciddi bir riske atıyor. Yüzde 10,50 - 11,50’lik faiz bandında borçlanmanın sürdürülebilirliği rasyonel olmadığı gibi, ülkeyi hızla ağır kriz ortamına sürükleme olasılığı yaratıyor.

 

SAVAŞIN HER İKİ TARAFIYLA VAZGEÇİLEMEZ İLİŞKİLER…

Savaşan taraflarla önemli bir ticaret hacmimiz mevcut olup, bu hacimden vazgeçmemiz mümkün değildir. An itibariyle doğal gaz ithalatımızın yaklaşık üçte birini Rusya’dan yapıyoruz. Gıda tarafında ise Ticaret Bakanlığı verilerine göre ayçiçeği ithalatının yüzde 65,50’si Rusya’dan, buğday ithalatının ise yüzde 64,50’sini Rusya’dan, yüzde 13,50’sini de Ukrayna’dan gerçekleşmektedir.

 

TURİZMİN CARI AÇIĞA KATKISI BU DEFA SINIRLI KALACAK

Turizm tarafındaki durum ise şöyle: Ülkemize gelen turistlerin yüzde 23’ü bu iki ülkeden. Pandemi koşullarında düşen turist sayısı sonrasında her ne kadar ciddi bir artış göstermiş olsa da, beklentileri karşılamaktan halen uzak. Turizm gelirlerinin mevsimsel olarak cari açığa önemli katkısı var. Ancak artan ithalat maliyetler nedeniyle katkının bu defa sınırlı kalacağı öngörülmektedir.

 

BARDAĞIN DOLU TARAFLARI DA YOK DEĞİL…

Bu kadar olumsuzluğun içinde bardağın dolu tarafı olarak görülebilecek bazı gelişmeler de vardır. Novorossiysk-Samsun ve Novorossiysk-İstanbul arasında güvenli hatlar üzerinden deniz taşımacılığı yapılabilmektedir. Güvenlik sorunları ve diğer kısıtlamalar nedeniyle gemilerin Karadeniz’de seyredememeleri nedeniyle Rusya’ya yapılacak teslimlerin Türk limanları ve Türk lojistik firmaları üzerinden yapılması mümkün hale gelmiştir.

 

Son söz; önümüzdeki süreçte önce insani sonrasında ekonomik nedenlerle “bir an önce Ukrayna ve Rusya arasında kalıcı ve adil bir barış sağlanabilmesi” yönetenlerin önceliği olmalıdır.