BİR BİLENE SORDUK

TEMİNAT

Hüseyin Cahit SOYSAL

Yönetim Kurulu Üyesi

Geçtiğimiz günlerde Gümrükler Genel Müdürlüğü bir tasarruflu yazı yayımladı. 20.10.2020 tarihi 58341131 sayılı yazıda, gümrük kıymetinden şüpheye düşülmesi durumunda, yükümlünün beyan ettiği kıymetin gerçeklik ve doğruluğunun 2012/29 sayılı Genelgede yer alan usuller çerçevesinde gümrük idaresince araştırılacağı belirtilerek, yapılan yeni düzenlemeye açıklık getirildi.

Buna göre, bilimsel yöntemler kullanılarak düşük kıymetli olma ihtimali bulunan beyannamelerin tespit edilip kıymet araştırmasına yönlendirilecek olup, belirlenen bir kısım eşya için risk bazlı kıymet araştırması uygulaması BİLGE sisteminde devreye alınacaktır. Sistemde “düşük kıymetli” olarak atanan beyannameye ilişkin olarak Muayene Kontrol ekranında ilgili kalem için “Kıymet araştırması” kutucuğu muayene memuru tarafından işaretlenmeden bloke kaldırılamayarak kıymet araştırmasına gidilecek ve 2012/29 sayılı Genelge uyarınca fark kıymet için teminat alınacaktır.

Yazıyı okuyunca insan ister istemez “muhtemel bir alacak için teminat alınması ne ölçüde doğru” diye düşünmeden edemiyor.

Açın gümrük mevzuatını masaya yayın; yürütülen işlemlerin önemli bir bölümünde teminat alınmadan işlem yapılmadığını görürsünüz. Geçici depolama yeri açtın teminat, antrepo açtın teminat, transit yük taşıdın teminat, geçici ithalat yaptın teminat, dahilde işleme izni aldın teminat, gümrük kontrolü altında işleme rejiminden yararlandın teminat, nihai kullanımdan yararlandın teminat, taşıt üstü işlem yapın teminat, ihtilaflı beyanname içeriği eşyayı gümrükten çekmek istedin teminat, sağa baktın teminat, sola baktın teminat!

Peki bu teminat nasıl olmak zorunda? Nakit veya banka teminat mektubu şeklinde olmalı. Bunun bir maliyeti yok mu? Olmaz mı var elbette. İktisatta bir şeyi elde etmek için vazgeçilen en iyi alternatife, “fırsat maliyeti” veya “vazgeçme maliyeti” denilir. Nakdi teminatın vazgeçme maliyeti en basit haliyle bu paranın vadeli hesapta ya da menkul değerler piyasasında tutulması halinde elde edilecek faiz gelirinden mahrum kalınmasıdır. Banka Teminat Mektubu temin ederken firmanın banka nezdindeki kredibilitesi ön plana çıkar. Müşteriden müşteriye değişmekle birlikte, bankalar teminat mektuplarına % 0,1 – %3 aralığında komisyon oranı uygularlar. Komisyon oranları yıllık olarak telaffuz edilir ve üçer aylık,  altışar aylık, veya yıllık tahsil edilir. % 0,1 oranının burada ismini zikretmeyeceğim çok prestijli firmalara uygulandığını; genel piyasa komisyon oranının % 1,5 - %3 arasında değiştiğini de belirtmek isterim.

Özetle, teminat sağlamak işletmeler için ilave maliyet ve ilave kaynak demek. Ekonominin bugünlerdeki gibi büyük zorluklardan geçtiği dönemlerde ise bu maliyetler işletmeleri daha da büyük sıkıntılara sokabilmekte.

Bu bakımdan, bir değerlendirme yapabilmek için önce yürürlükteki mevzuat hükümlerine göz atmak gerekiyor.

4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 69 uncu maddesinin 3 ve 4 üncü maddeleri şu hükümleri içeriyor:

“3.Beyannamenin tescilinin bir gümrük yükümlülüğü doğurması halinde, gümrük vergileri ödenmedikçe veya teminata bağlanmadıkça beyanname kapsamı eşya teslim edilemez. Ancak, bu hüküm kısmi muafiyete tabi geçici ithalat rejimine uygulanamaz.

  1. Beyan edilen gümrük rejimi hükümlerine göre teminat istenmesi halinde, söz konusu teminat alınmadan eşya teslim edilemez.”

Gümrük Kanunu’nun 202 nci maddesi ise şöyle düzenlenmiştir:

“1. Gümrük mevzuatı uyarınca, gümrük vergilerinin ve diğer amme alacaklarının ödenmesini sağlamak üzere bir teminat verilmesi gereken hâllerde, bu teminat söz konusu vergiler ve diğer amme alacakları tutarı kadar yükümlü veya yükümlü olması muhtemel kişi tarafından verilir.

  1. Gümrük idareleri, teminat vermesi istenen kişinin yerine başka bir kişinin de teminat vermesini kabul edebilir.
  2. Genel ve katma bütçeye dahil kamu kuruluşlarının, belediyelerin, sermayesinin tamamı devlete ait olan kamu iktisadi kuruluşlarının ve Türkiye'deki yabancı misyon şeflerinin verecekleri garanti mektuplarını teminat olarak kabule Bakanlık yetkilidir.
  3. Teminat aranmayacak ve kısmi teminat uygulanacak halleri belirlemeye Cumhurbaşkanı yetkilidir.”

Gümrük Birliği nedeniyle, ortak gümrük kurallarını benimsemek durumunda bulunduğumuz Avrupa Birliği’nin 2913/92 sayılı Ortak Gümrük Kodu’nun 189 uncu maddesinin 1 inci fıkrasında, “Gümrük kurallarına uygun olarak, gümrük idarelerinin bir gümrük borcunun ödenmesini sağlamak için teminat sağlanmasını talep etmesi halinde, bu teminat, sorumlu olan veya bu borçtan sorumlu olabilecek kişi tarafından sağlanacaktır” hükmü yer almakta idi. Yani “talep edilmesi halinde” denilerek, teminat isteyip istememek üye ülkelerin takdirlerine bırakılmıştı.

Bugün itibarıyla yürürlükte bulunan 450/2008 sayılı Avrupa Birliği Ortak Gümrük Kodu’nun 56 ncı maddesinin 2 nci fıkrasında da “Gümrük idareleri, bir gümrük yükümlülüğüne karşılık gelen ithalat veya ihracat vergileri tutarının ödenmesini sağlamak için teminat verilmesini isteyebilir” denilmektedir. Yeni AB Kodu da teminatı ihtiyari kılmıştır.

Denilebilir ki, “Türkiye Ortak Gümrük Kodu’nun vergilerin tahsili ve teminata bağlanması hükümlerini benimsemekle yükümlü değildir.” Doğrudur. Ancak, AB ülkelerinde vergileri teminata bağlamak ihtiyari ise neden bizde bu yönde ulusal hüküm yok? Türk girişimcisi ile AB girişimcisini rekabet ortamında karşı karşıya bırakacak isek iki tarafa da aynı olanakları sağlamamız gerekmez mi? Avrupalı girişimci bu ilave maliyetlere katlanmaz iken, Türk girişimci neden katlanmak durumda?

Gelelim “teminat” konusunun gümrük teşkilatının DNA’larında nasıl bu kadar derin yer edindiğinin araştırmasına.

1980’li yıllara kadar Türkiye’de kayıtsız ekonomi çok yüksek düzeyde idi. Sahte nüfus cüzdanı üretmek ve bu nüfus cüzdanları ile veya ölmüş bir kişinin nüfus cüzdanı ile şirket kurmak mümkündü. Ticaret Siciline şirket kaydetmek, şirket kapatmak yerel kişisel ilişkilerle yürütülüyordu. “Merdiven altı şirket” diye adlandırılan şirketlerin haddi hesabı yoktu. Bu şirketler kartvizit basan matbaalara fatura bastırtıyor, önüne gelene yüksek, düşük veya fiktif fatura kesebiliyordu. Ekonomi çarkının  %60’ı “Naylon Fatura” diye tanımlanan bu faturalarla dönüyordu. Bir yıl sonra gümrük vergi alacakları için kapısını çaldığınız yerde kimseyi bulamayabiliyordunuz. Bu nedenle, gümrük idareleri vergilerini tahsil etmedikleri veya teminata bağlamadıkları hiçbir eşyayı ithalatçıya teslim etmiyordu.

 

Bugün geldiğimiz nokta ise şudur:

  • Nüfus kimlik bilgileri elektronik ortama taşındı. Her vatandaşa ayrı bir kimlik numarası verildi. Nüfus cüzdanları kopyalanması zor akıllı kart niteliğine büründü.
  • Ticaret Sicil Gazetesi elektronik ortama taşındı. Şirket kurmak şirket kapatmak kayda alındı. Alacaklı kamu kuruluşlarının ve özel tüzel kişilerin yada şahısların kapatılmak istenen şirketteki alacaklarını takip için talep halinde hemen şirketlerin kapatılmadığı “Tasfiye Halinde … Şirketi” şekline dönüşmeleri ve bu süreç tamamlandıktan sonra kapatılmalarına olanak tanındı.
  • Elektronik ortama taşınan Ticaret Sicil Gazetelerine her vatandaşın web ortamında erişimine olanak sağlandı.
  • Kurulan her şirkete Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından “Vergi Numarası” verildi. Vergi numarası olmayan şirketin faaliyete geçmesine ve fatura kesmesine izin verilmedi.
  • Kağıt ortamındaki faturaların Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yetkilendirilen matbaalarda basımına izin verildi ve bu matbaalar bastıkları fatura adedini ve seri numaralarını ilgili vergi dairelerine bildirmekle yükümlü kılındı.
  • Yetinilmedi, “e-fatura” düzenlemesine geçildi. Yıllık brüt satış hasılatı belli bir miktarın üzerinde olan firmalara “e-fatura” düzenleme zorunluluğu getirildi.
  • 95/7606 sayılı İthalat Rejim Kararı’nın 8 inci maddesi, “Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca vergi numarası verilen her gerçek ve tüzel kişi ile tüzel kişilik statüsüne sahip olmamakla birlikte yürürlükteki mevzuat hükümlerine istinaden hukuki tasarruf yapma yetkisi tanınan kişiler ortaklıkları ithalat işlemlerini yürütebilir” şeklinde düzenlendi. 
  • 2000 yılında, gümrük beyannamelerinin elektronik ortamda üretilmesine ilişkin altyapı oluşturuldu. BİLGE Sistemi sayesinde gümrük idaresinin tüm beyanname bilgilerini bir arada değerlendirerek her türlü sonuca ulaşması için GÜVAS Sistemi oluşturuldu. Gümrük beyanında bulunacakların e-imza ile beyanname imzalamalarına olanak tanındı.
  • BİLGE Sistemine dahil edilmemiş bulunan tüm gümrük işlemleri için geliştirilen yeni yazılımlarla, tüm gümrük işlemleri elektronik ortamda yapılabilir ve izlenebilir hale getirildi. Böylece idarenin denetim ve gözetim kapasitesi geliştirildi.
  • BİLGE Sistemine bir tıkla “blokaj” konularak, sakıncalı görülen firma veya gümrük müşavirlerinin iş yapmaları durdurulabilir ve kontrol edilebilir hale getirildi.
  • “Gümrüklü alan” diye tabir edilen deniz limanı havalimanı, demiryolu istasyonu, TIR parkı gibi alanlar ile tüm gümrük antrepoları bir yıllık süreyle kayıtların saklandığı kamera sistemleri ile taranır duruma getirildi.
  • Aynı şekilde, otobanlar, kentlerin ana arterleri, sokaklar “mobese kamera” sistemleri ile izlenebilir ve geriye yönelik taramalardan yararlanarak anlık operasyonlar yapılabilir konuma gelindi.

Kısacası, 2020’lerin Türkiye’si 1970’lerin 1980’lerin Türkiye’si değil. Her şey kayıt altında, her aktivite kamu denetimi altında. Böyle güçlü bir altyapısı olan devlet kendini her alanda “garanti altına almayı” düşünmeli midir?

Bir de, gümrük idaresinin gümrük yükümlülerinden aldığı bu teminatları ne yaptığına bakmak gerekir. “Nakdi Teminat” rahatlıkla bütçe kayıtlarda izlenmek koşuluyla bütçe kalemleri için harcanabilir. Ancak,% 95’inden daha fazla bir kısmı “banka teminat mektubu” olarak alınan teminatların herhangi bir ödeme için kullanılamayacağı çok açık.

Kaldı ki, alınan teminatların nakde dönüştürülmesi için şu sürecin tamamlanmasını beklemek gerekir:

  • Kıymet araştırmasının tamamlanması
  • Ek tahakkukun ve buna bağlı para cezalarının bir “Ek Tahakkuk Kararı”na ya da “Para Cezası Kararı”na bağlanması
  • Anılan kararların gümrük yükümlüsüne tebliğ edilmesi
  • Yükümlünün Bölge Müdürlüğüne itiraz etmesi
  • Bölge Müdürlüğünün itirazı reddetmesi
  • Gümrük Yükümlüsünün bu karar üzerine Vergi Mahkemesi nezdinde dava açması
  • Vergi Mahkemesinin davayı reddederek idareyi haklı bulması
  • Yükümlünün bu kararı Bölge İdare Mahkemesi nezdinde temyiz etmesi
  • Bölge İdare Mahkemesinin temyizi reddederek idareyi hakkı bulması
  • Bu kez gümrük yükümlüsünün istinaf mahkemesine başvurması
  • İstinaf mahkemesinin idareyi haklı bularak istinaf başvurusunu reddetmesi
  • Belli meblağların üzerindeki ek tahakkuk veya ceza kararlarında Danıştay’a başvurulması
  • Danıştay’ın da gümrük yükümlüsünü haksız bularak vergi mahkemesi kararını kabul etmesi
  • İstinaf mahkemesi veya Danıştay kararının gümrük yükümlüsüne tebliğ edilmesi
  • İdarenin yükümlüye “ödeme emri” göndermesi
  • Yükümlünün “ödeme emri”ni tebellüğ etmesi
  • Bu ödeme emrine karşı Vergi Mahkemesi’ne dava açılması
  • Mahkemenin davayı reddetmesi
  • Bu kez gümrük yükümlüsünün ret kararını Bölge İdare Mahkemesi nezdinde temyiz etmesi
  • Temyiz talebinin de reddedilmesi
  • İstinaf mahkemesine yükümlünün başvurması
  • Gümrük Yükümlüsünün istinaf başvurusunun da reddedilmesi
  • Ret kararının yükümlüye tebliğ edilmesi.

Yukarıda sıralanan işlemler bütününden oluşan süreç tamamlanmadığı sürece gümrük idaresinin aldığı “teminat” üzerinde herhangi bir tasarruf yetkisi yoktur. Ancak bu süreç tamamlandıktan sonra idare teminatı nakde dönüştürme olanağına kavuşmaktadır. Kaldı ki çoğu kez yargı süreci gümrük yükümlüsünün lehine sonuçlanmakta; yükümlüden haksız yere alınan teminat 2 – 3 yıl sonra iade edilmekte; bu süre içinde gümrük yükümlüsü gereksiz yere banka teminat mektubu komisyonu ödemektedir.

Öyleyse, gümrük idaresinin pozisyon olarak en güçlü bulunduğu an, salınan ek vergi tahakkukun veya para cezasının kesinleştiği tarih olmaktadır. Bu aşamada ise idarenin artık teminata bile ihtiyacı bulunmamaktadır. Çünkü elinde 6183 sayılı “Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun”un sağladığı olanaklar vardır. Türkiye düzeyindeki tüm gümrük müdürlüklerini birer “tahsil idaresi” konumuna getiren bu Kanun anılan müdürlüklerin bir “icra dairesi” gibi işlem yapmasına olanak sağlamaktadır.

Yaşadığımız örneklerde de gördüğümüz gibi, kesinleşen bir gümrük vergi alacağı veya para cezası nedeniyle gümrük müdürlerinin bir paragraf boyutundaki bir yazıyla, uçak için Uçak Sicili’ne “satılamaz” şerhi koydurabildiği, gemi için Gemi Sicili’ne “satılamaz” kaydı yazdırabildiği, TIR kamyonlarının trafik siciline benzer yönde şerh düşebildiği görülmektedir. Keza, aynı gümrük müdürlerinin 35.000 TL tutarındaki kesinleşmiş bir gümrük alacağının tahsili için 1.500.000 TL tutarındaki şirket hesaplarına blokaj koydurabildiği de görülmemiş bir örnek değildir.

Özcesi, gümrük idaresi kesinleşmiş kamu alacağını tahsil hususunda 6183 sayılı Kanun ile güçlü bir icra yetkisi ile donatılmış iken, Ticaret Bakanlığı’nın bir “kıymet araştırması” için teminat peşinde koşmasının sağladığı kamu yararı nedir, anlamıyorum.

Denilebilir ki, “biz de her işlem için teminat almak istemiyoruz, ama Kanun maddelerindeki hükümler elimizi kolumuzu bağlıyor.”

4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 69 ve 202 inci maddeleri ile diğer teminat hükümlerinin yumuşatılması yönünde kanun değişikliği yapma yönünde bir girişimde bulunulamaz mı? Bu maddeler Anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez hükümleri gibi sabit hükümler mi?

Eğer girişimcilerimizi küresel düzeyde rekabete zorluyor ve onları destekliyorsak, onların rakiplerinin olanaklarını da girişimcilerimize sağlamak durumunayız. Bu bağlamda, “gümrüklerde teminat” konusunda iyileştirmeye açık alanlar olduğu hususunu da göz önünde bulundurmalıyız.