BİR BİLENE SORDUK

RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI, YENİ BİR ENERJİ KRİZİNİ TETİKLER Mİ?

Rıza Mehmet KORKMAZ 

UGM Genel Müdürü

 

24 Şubat 2022 sabahı dünya şok edici bir haberle uyandı. Rusya Federasyonu, Putin’in son dönemde yaptığı açıklamalarla ayak sesleri iyiden iyiye duyulan krizi daha da tırmandırarak Ukrayna’ya yönelik askeri harekât başlattı. Askeri harekât diyoruz; çünkü aslında iki ülke “resmen” birbirine savaş ilan etmediğinden, teknik olarak ortada bir savaş da yok. Ama gerek yaşanan can ve mal kayıpları, gerekse dünya ekonomisine ve siyasetine etkisiyle aslında kıran kırana bir savaş devam ediyor.

                           

ENERJİ VE GIDADA ARZ ZİNCİRİ SORUNU…

Son iki yıldır Covid-19 pandemisiyle sarsılan dünyamız, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da yaşanan en büyük ölçekli bu konvansiyonel çatışmayla birlikte, bir başka sorunla daha karşı karşıya kaldı; enerji ve gıdada arz zinciri sorunu.

 

Ülkemize Karadeniz’de komşu bu iki ülkede baş gösteren savaş, en çok da Türkiye’yi endişelendirdi ve zora soktu. Savaşın daha geniş bölgelere yayılma, hatta bir dünya savaşına dönüşme riski; Ukrayna’daki nükleer santrallere saldırı ihtimali ve yeni bir çevre felaketi yaşanabileceğine dair endişeler; sıcak çatışmanın Avrupa’nın orta yerinde yarattığı yeni mülteci akını ve yaşanan insanlık dramı; dünyanın tahıl ihtiyacının yüzde 30’undan fazlasını karşılayan bu bölgeden ürün sevkiyatlarının kısıtlanmasıyla birlikte gıda arz zincirinde yaşanmaya başlanan sorunlar; özellikle AB’nin ve Türkiye’nin ana enerji tedarikçisi konumundaki Rusya’ya ABD ve AB ülkelerince uygulanan ağır yaptırımlar ve ardından Rusya’nın aldığı karşı tedbirler, tüm dünyayı yeni ve derin bir krizle karşı karşıya bıraktı. Rusya’ya karşı alınan yaptırım kararları nedeniyle, savaş sona erse bile etkileri uzun süre sürecek gibi görünüyor.

 

Biz bu yazımızda savaşın başka alanlardaki etkisini diğer yazarlarımızın değerli görüşlerine bırakarak, dünya ve Türkiye bu savaştan enerji alanında nasıl etkilenebilir? Bu sorunun cevabını arayacağız.

 

DÜNYADA DAHA ÖNCE YAŞANAN ENERJİ KRİZLERİ…

Ukrayna-Rusya savaşıyla birlikte gün yüzüne çıkan enerji krizi, bize dünyada daha önce yaşanan enerji krizlerini de hatırlattı. Modern çağda dünya birçok enerji krizine, daha doğrusu petrol krizine sahne oldu. Peki, petrol krizinden ne anlamak gerekiyor? Petrol krizi genel tabiriyle, arz azalmasının eşlik ettiği petrol fiyatlarındaki büyük ve ani artışı ifade ediyor. Petrol, gelişmiş endüstriyel ekonomiler için ana enerji kaynağı olduğundan, petrol arzında yaşanan sıkıntı ve fiyatlardaki ani yükseliş, küresel ekonomiyi ciddi anlamda tehlikeye sokuyor.

 

1929 EKONOMİK BUHRANI…

Dünyamızda yaşanan enerji krizlerinin yakın geçmişine baktığımızda; II. Dünya Savaşı’ndan önceki dönemde, 1920’lerin başlarında, özellikle otomobil üretimindeki büyük artış dolayısıyla petrol fiyatları yukarı çıksa da, 1929 Ekonomik Buhranı sebepli talep daralmasıyla birlikte fiyatlarda büyük düşüşlerin de olduğu görülmektedir.

 

1973’TEKİ PETROL KRİZİ…

Petrolün, ekonomide gerçekleşen büyümeyle beraber dünya enerji arzında çok daha önemli bir yer tutmaya başladığı İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde ise, temelde iki büyük petrol krizi meydana gelmiştir. İlki 1973 yılında, OPEC’in Arap ülkelerden oluşan üyelerinin petrol fiyatlarının varil başına yaklaşık dört kat artırarak 12 $’a çıkarmaya karar vermeleriyle baş göstermiştir.  İsrail’in, 1973 yılında Mısır ve Suriye’ye karşı giriştiği Yom Kippur Savaşı sonrası, Batılı ülkelerin desteğine tepki olarak, OPEC’teki Arap ülkelerinin bastırmasıyla alınan ambargo kararıyla; dünya enerji arzının yarısından fazlasını tüketen ABD, Japonya ve Batı Avrupa’ya ambargo uygulandı ve bu ülkelere petrol ihracatı (Arap Petrol Ambargosu) yasaklandı. Küresel kapitalist ekonomi, bu ambargo kararıyla birlikte yükselen enflasyonla karşı karşıya kaldı ve alternatif enerji kaynakları bulma gerekliliğini derinden hissetti. 1974 yılında petrol ambargosu kalksa da, petrol fiyatları yüksek kalmaya devam etti ve dünya ekonomisi 1970’ler boyunca durgunluğa girdi.

 

1979 İRAN DEVRİMİ SONRASINDAKİ KRİZ…

Bir başka büyük petrol krizi, 1979 yılında İran Devrimi'nin (1978-79) bir sonucu olarak meydana geldi. Yüksek düzeyde görülen toplumsal huzursuzluk, İran petrol endüstrisine ciddi şekilde zarar verdi ve büyük bir üretim kaybına, buna bağlı olarak da fiyatlarda artışa yol açtı. İran-Irak Savaşı'nın (1980-88) patlak vermesinin ardından durum daha da kötüleşti ve bölgesel istikrarsızlık arttı. Sonuçta, ham petrol fiyatları 1979 yılı aralık ayında nominal fiyatlarla 38 $’a (2022 yılı fiyatlarıyla 143.23 $’a) ulaşarak tarihi zirvelerinden birisini yaptı. 1981 yılında ham petrol fiyatları bir süre, varil başına yaklaşık 32 dolar olarak sabitlendi. 1986 yılında Suudi Arabistan’ın üretimini ciddi ölçekte artırması ve 1988 yılında İran-Irak Savaşı’nın bitişiyle birlikte ciddi bir arz fazlası yaşandı ve ham petrol fiyatları tekrar nominal fiyatlarla 15 $’ın altına düşmeye başladı.  

 

1990 SONRASI PETROL FİYATLARI…

Aşağıdaki tabloda da detaylı olarak görüleceği üzere; brent petrol fiyatları 1990 yılında 23,19  $’ı (2022 fiyatlarıyla 75.12 $’ı) görse de, 2004 yılına kadar 30 $ (sabit fiyatlarla 51.41 $) eşiğinin altında kaldı. Hatta 1998 yılında nominal fiyatlarla 11.91 $ fiyatı dahi görüldü.  Ardından, Çin’in liderliğinde Asya ekonomilerinde gerçekleşen yüksek büyümeyle birlikte yaşanan talep artışıyla 2004 yılında tekrar yükselişe geçen ham petrol fiyatları, 2008 yılı haziran ayında 126,33 $ (sabit fiyatlarla 166,90 $)’ı görerek tarihini zirvesini yaptı. Küresel ekonomik daralmayla birlikte 2009 yılı şubat ayında tekrar gevşeyerek 40 $’ın (sabit fiyatlarla 42.99 $) altına gerileyen ham petrol fiyatları, sonra tekrar yükselişe geçti ve Nisan 2011’de bir başka zirve daha yaparak nominal fiyatlarla 102,15 $’a ulaştı. 2010-2020 döneminde inişli çıkışlı oynak bir seyir izleyen brent petrolün varil fiyatı, 2020’lı yıllara girerken pandemi kaynaklı talep düşüşüyle,  bir ara cari fiyatlarla 30 doların altına düşse (22 Nisan 2020 tarihinde en düşük seviye olan 15,99 $, Batı Teksas türü(WTI) ham petrolün varil fiyatı da 7,37 $) de, ekonominin tekrar canlanmasıyla birlikte artışa geçmiş; 2021 yılında ortalama 60.84 $’a (nominal fiyatlarla) ve özellikle Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında da ani bir tırmanışla 8 Mart 2022 tarihinde 128,38 $’ı da görerek 2022 mart ayında ortalama 101,92 $’a  ulaşmıştır.

 

 

 

Özellikle 2010 sonrası dönem incelendiğinde; ilk beş senen 90-100 dolar arasında seyreden brent petrol varil fiyatının, ikinci beş yıllık dönemde ortalama 55-65 dolar arasında işlem gördüğü; bu dönemde Suudi Arabistan’ın domino ettiği OPEC ülkeleriyle dünyanın en büyük doğalgaz ve petrol üreticilerinden olan Rusya’nın fiyat konusunda anlaşmamasıyla, azalan talep sonrası fiyatların düştüğü gözlemlenmiştir.

 

Sonuçta dünyada ham petrol üreten ana bölgelerde yaşanan savaş ya da siyasi krizlerin fiyatlara derhal yansıdığı ve ciddi artışlara yol açtığı görülmektedir.

 

RUSYA FEDERASYONU’NUN DÜNYA ENERJİ ARZINDAKİ ÖNEMİ…

Rusya Federasyonu, dünyanın en geniş kara topraklarına sahip ülkesi olarak çok zengin doğal kaynaklara da sahiptir. Birçok madenin üretiminde dünyada en önemli üreticiler arasında yer alan Rusya, enerji kaynakları açısında da oldukça zengindir. Aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere dünya enerji kaynaklarının yüzde 10’undan fazlası, petrol ve gaz üretiminin yüzde 15’e yakını Rusya Federasyonu’na aittir. Dünya petrol tüketiminin yüzde 10’u Rusya tarafından karşılanmaktadır. Bu noktada dünyanın en önemli ham petrol, doğal gaz ve kömür üreticileri arasında yer alan Rusya Federasyonu’nda yaşanacak bir tedarik krizi ya da sıkıntısının dünya enerji arzında probleme yol açacağı aşikardır. Zaten Rusya-Ukrayna savaşının başlamasıyla birlikte dünya ham petrol ve doğal gaz fiyatlarında yaşanan artış da bunu net biçimde ortaya koymuştur.

 

Savaş sonrası ham petrol ve doğal gaz fiyatları ciddi artış göstermiştir. Rusya-Ukrayna Savaşından bir gün önce 23 Şubat tarihinde, varili 93,60 dolar olan brent petrol fiyatı, 8 Mart 2022 tarihinde 128 doları görmüş ve Haziran ayı itibarıyla da 120 doların üstüne çıkmıştır. Yine savaştan bir gün önce, Hollanda merkezli sanal doğal gaz ticaret noktası TTF’de doğal gazın megavatsaat fiyatı 87,76 eurodan işlem görürken, savaşın ilk günü sonrası fiyatlar 130,66 euroya fırlamış, 7 Mart tarihinde tüm zamanların rekorunu kırarak 217,3 euroya ulaşmış; bilahare Rusya’dan gelen açıklamalarla kısmen tekrar stabilite sağlanarak fiyatlar 100 euronun altına inmiştir. Özellikle doğal gaz ihtiyacının yüzde 41’ini Rusya’dan sağlayan Almanya ve İtalya başta olmak üzere Avrupa ülkeleri ciddi bir sorunla yüz yüze gelmiştir.

 

 

KÖMÜRDE DE FİYAT ARTIŞLARI MEYDANA GELDİ…

Petrol ve doğalgazda yaşanan fiyat artışları kömürde de görülmüştür. Uluslararası Enerji Ajansı raporunda Çin'deki enerji krizine işaret edilmiş, kömür talebinin 2021'in ilk yarısında hızla arttığı ve bu nedenle fiyatlarda sert yükselişler yaşandığı belirtilmiştir. Raporda, kömür fiyatlarının ton başına 298 dolarla Ekim 2021'de tarihin en yüksek seviyesine ulaştığı; ancak küresel doğal gaz ve LNG talepleri nedeniyle talebin bu yıl da devam edeceği vurgulanmıştır.

Dolayısıyla hâlihazırda bir enerji krizinin baş gösterdiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Soru, bu krizin ne kadar daha süreceği ve büyüyüp büyümeyeceğidir.

 

ENERJİ KRİZİNİN BUNDAN SONRAKİ SEYRİ…

Henüz Rusya-Ukrayna Savaşı başlamadan önce, ABD Enerji Enformasyon İdaresi tarafından Aralık 2021'de yayımlanan raporda, geçen yıl boyunca petrol talebinin, arzı günlük 1,7 milyon varil aştığı; bu durumun 2022'nin ilk yarısında da devam edeceği; arz-talep dengesinin ancak yılın ikinci yarısında sağlanabileceği ve bunun petrol fiyatlarında yukarı yönlü baskı yaratacağı kaydedilmiştir. JP Morgan'ın Aralık 2021'de yayımladığı raporda ise; petrol fiyatlarının OPEC’'in üretim kısıntıları nedeniyle bu yıl varil başına 125 dolar seviyesine kadar çıkabileceği tahminine yer verilmiştir.

 

Şimdi yaşanan savaşla birlikte, yıl sonu için öngörülen fiyatlara neredeyse yılın ilk çeyreğinde ulaşılmıştır. Petrol fiyatlarındaki artış nedeniyle, ABD'nde benzin fiyatları, 2014'ten bu yana en yüksek seviye olan galon başına 6 dolara yaklaşmıştır. Türkiye’deki artış ise dövizde yaşanan artış nedeniyle, çok daha çarpıcı (ilk 6 ayda yüzde 130) seviyededir.

 

Rusya’ya uygulanan yaptırım kararları nedeniyle, AB ülkelerinin henüz Rusya’dan petrol ve doğal gaz alımı tam olarak durdurulmamıştır. Savaşın daha dramatik boyutlara ulaşması ve halen sayısı 10 bini geçen yaptırım tedbirlerinin daha da sertleştirilmesi halinde, Rusya’dan petrol ve doğal gaz alımının komple durdurulması olasılığı mevcuttur. Bu durum da özellikle AB açısından daha büyük bir enerji krizinin habercisi olacaktır. Son raporlarında JP Morgan’a göre Brent petrolün varil fiyatının yıl sonuna kadar 185 dolara, Goldman’ın tahminine göre ise 175 dolara yükselebileceği öngörülmekte iken; ambargonun genişlemesi daha da büyük fiyat artışlarını tetikleyebilecek ve ham petrol fiyatlarının 200 doların üstüne ulaşması riskini beraberinde getirecektir.

 

SAVAŞIN TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARETİNE ETKİLERİ

Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ülkemiz açısından da ne yazık ki negatif sonuçları yaşanmaktadır. Türkiye’nin en önemli dış ticaret partnerlerinden olan iki ülkede çıkan savaş, mutlak biçimde ülkemizi de etkilemiştir. Rusya Federasyonu ithalatımızda Çin’den sonra 2’nci, ihracatımızda ise 10’uncu sıradadır. Ukrayna da ithalatımızda 12, ihracatımızda 20’nci sırada. Türkiye ise 2020 yılındaki yüzde 4,9 payla Ukrayna’nın ihracatında 4’ncü,  Rusya’nın ihracatında da yüzde 4,7 payla yine 4’ncü sıradadır. Dolayısıyla iki ülke de Türkiye açısından kritik öneme haizdir.

 

Aşağıdaki tablolar incelediğinde; savaşın başlamasıyla birlikte Rusya’ya yaptığımız ihracatın yaklaşık yüzde 20 düştüğü, ithalatın ise artan petrol ve doğal gaz fiyatları nedeniyle yaklaşık yüzde 80 arttığı, dolayısıyla dış ticaret açığımızın büyüdüğü görülmektedir.  

Ukrayna ile dış ticaretimize baktığımızda ise; ilk beş ay itibarıyla ithalatta yüzde 26,7 ihracatta da yüzde 38,5 oranında düşüş yaşandığı görülmektedir.

 

            

Kaynak:TÜİK

 

Savaşın etkisiyle birlikte yükselen enerji ve hububat fiyatları, dış ticaret dengemizi de olumsuz etkilemektedir. Aşağıdaki tabloda yer verilen Türkiye’nin 2022 yılı Ocak-Mayıs dönemi dış ticaret verilerine incelendiğinde; hidrokarbon ithalatının değer olarak yüzde 163,4 arttığı, yine hububat ithalatına ödenen bedellerin de sadece Mayıs ayında yüzde 516,6 arttığı ve ilk beş ayda da yüzde 58,8’lik bir artış olduğu görülmektedir. Dolayısıyla savaşın sürmesi halinde Türkiye’nin yükselen fiyatlar nedeniyle özellikle enerji ithalatında geçen yıl 12 ayda ödediği rakamlara (50,6 milyar dolar), ilk 7 ay dolmadan ulaşabileceği; toplam enerji ithalatı faturamızın da 75 milyar doları geçebileceği görülmektedir.

 

Kaynak: TB & TÜİK

 

 

ENERJİ KRİZİNE KARŞI ÇÖZÜM ARAYIŞLARI

Ham petrol fiyatlarında yaşanan büyük artışlar, inişli çıkışlı seyirler ve dışa bağımlılık,  günümüzde devletleri hidroelektrik santraller, jeotermal enerji, güneş ve rüzgar enerjisi, nükleer santraller gibi alternatif enerji kaynaklarına daha yoğun biçimde yöneltmiştir. Aşağıdaki tabloda da görüleceği üzere; ham petrolün dünya enerji arzındaki payı 1970’li yıllarda yüzde 50’nin üzerinde iken, günümüzde yüzde 40’ın altına (2021 itibarıyla yüzde 31,2) düşmüştür. Ancak yine de dünyamız hala kömür (payı yüzde 27,2), ham petrol (payı yüzde 31,2) ve doğal gaza (payı yüzde 24,7) bağımlı haldedir. Bu tabloda yenilenebilir enerjinin payı ise sadece yüzde 12,6 (hidroelektrik, rüzgar, güneş vd.) seviyesindedir.

Güneş ve rüzgâr enerjisi temiz olmakla birlikte, özellikle Avrupa ülkelerinin birçoğunda olduğu gibi az güneş görülen kış günleri ve rüzgarsız günler önemli üretim riskine yol açmaktadır. Hidroelektrik üretim de yine nispeten iklim koşullarına, yağış rejimine bağlıdır. Geriye nükleer enerji kalmaktadır ki, ülkeler bu yolda da adımlar atmaktadır. Örneğin Belçika, nükleerden çıkma kararını 10 yıl ertelerken, Almanya ise kararını gözden geçirmektedir. Bu çerçevede, ülkemiz açısından Akkuyu Nükleer Enerji Santrali Projesi çok önemli ve stratejik bir adımdır.

 

 

Öte yandan “Yeşil Enerji Dönüşümü” nedeniyle AB’nde uygulanan politikalar ve 2050’de sıfır karbon salınımı hedefi, Avrupa'nın özellikle doğal gaza bağımlılığını son 10 yılda önemli oranda artırmıştır. Doğal gaz tüketimindeki artış ise ağırlıklı olarak Rusya'dan ithalat, Norveç'in üretimi ve sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) tedarikiyle sağlanmıştır. Ancak yaşanan enerji krizi sonrasında, AB’nin diğer dünya ülkeleriyle birlikte, elektrik üretiminde kömürün payını artırmayı düşündüğü de gözlemlenmektedir.

 

ULUSLARARASI ENERJİ AJANSI’IN AB’YE ÖNERİLERİ…

Krize çözüm arayan ülkeler bir yandan enerji üretimlerini artırmayı denerken, diğer yandan enerji tasarrufu tedbirlerine ve elektrifikasyona ağırlık vermektedirler. Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) Avrupa Birliği’ne bu yöndeki önerileri arasında; “otoyollarda sürat sınırının düşürülmesi, şehirlerde tek-çift plaka uygulamasına geçilmesi, toplu taşımın yaygınlaştırılıp ucuzlatılması, ısıtmada termostat ayarlarının iki derece düşürülmesi ve Yeşil Dönüşüm için toplam bina stokunun yüzde 1’i için önerilen yalıtım hedefinin yüzde 2’ye çıkarılması” bulunmaktadır. Yalıtımla elde edilecek kazancın dahi Almanya’nın Rusya’dan Kuzey Akım yoluyla aldığı yılda 20 milyar metreküp gaza eşdeğer olduğu ifade edilmektedir.

 

ARAÇLARDA ELEKTRİFİKASYON VE HİDROJEN YAKITA GEÇİŞ…

Dünya enerji tüketiminde önemli yeri bulunan araçlarda elektrifikasyona ve hidrojen yakıta geçişin önümüzdeki dönemde daha da hızlanacağı öngörülmektedir. Uluslararası Enerji Ajansı’nın yayımladığı son rapora göre, dünya genelindeki otomobil satışlarında elektrikli araçların pazar payı 2020 yılında yüzde 4.11 iken, 2021’de yüzde 8.57’ye yükselmiştir. Gerek küresel emisyon hedeflerine ulaşılması, gerekse petrole bağımlılığın azaltılması için ulaşımda elektrifikasyonun artırılması gerekirken, elektrikli araçlara yönelik batarya üretiminde mevcut durumda yıllık 160 gigavatsaat olan kapasitenin, 2030'da 6 bin 600 gigavatsaate ulaşması, elektrikli araçların pazar payının da yüzde 30’u geçmesi hedeflenmektedir.

 

Yine Ukrayna-Rusya Savaşı’ndan çıkartılan bir diğer ders de, tek bir tedarikçiye bağlı kalınmayarak tedarikçi çeşitliliği yaratma zorunluluğudur. Rusya-AB örneğinde olduğu gibi doğal gazda ya da petrolde tek bir ülkeye bağımlılık ciddi tedarik sorunlarına yol açmaktadır. Bu itibarla ülkelerin, alternatif tedarikçilerle yeni anlaşmalar yapması gerekmektedir.

Bir diğer çözüm de, petrol/doğal gaz arama faaliyetlerine ağırlık verilerek, olası yerel üretim imkânlarının artırılmasıdır. Türkiye bu noktada son dönemde doğal gaz arama çalışmalarına ağırlık vermiş ve Karadeniz’de kimi yeni kaynaklar keşfetmeyi başarmıştır ki, bu da sevindirici bir gelişmedir. 2023 yılında bu kaynağın kısmen de olsa üretimde devreye alınması, ülkemize önemli bir rahatlama sağlamaya başlayacaktır.

 

Savaşın kısa vadede sonuçlanmayacağını ve küresel enerji krizinde daha zor günlerin kapıda olduğunu, özellikle sonbaharla birlikte durumun daha zorlaşabileceğini söylemek mümkündür.

 

Sonuç olarak bir yandan barış için diplomatik adımları sıklaştırırken, diğer yandan da savaş nedeniyle yaşanan tedarik sorununa bütüncül bir yaklaşım getirilmesi, tedarik kanallarının çeşitlendirilmesi ve konuya çok yönlü çözümler aranılması gerekmektedir.